Turkish Vocabulary
Click on letter: GT-Google Translate; GD-Google Define; H-Collins; L-Longman; M-Macmillan; O-Oxford; © or C-Cambridge

GT GD C H L M O
a

GT GD C H L M O
about /əˈbaʊt/ = PREPOSITION: hakkında, ilgili, konusunda, dair, etrafında, üstünde, orada burada; ADVERB: yaklaşık, takriben, etrafına, hemen hemen, aşağı yukarı, aksi yöne; USER: hakkında, ilgili, yaklaşık, ile ilgili, konusunda, konusunda

GT GD C H L M O
accounting /əˈkaʊn.tɪŋ/ = NOUN: muhasebe, saymanlık; USER: muhasebe, muhasebesi, hesap, Accounting, İş Muhasebe

GT GD C H L M O
achieve /əˈtʃiːv/ = VERB: ulaşmak, elde etmek, başarmak, gerçekleştirmek, erişmek, kazanmak, meydana getirmek; USER: ulaşmak, elde, elde etmek, sağlamak, başarmak

GT GD C H L M O
acknowledge /əkˈnɒl.ɪdʒ/ = VERB: onaylamak, kabul etmek, tanımak, itiraf etmek, teşekkür etmek, alındığını bildirmek; USER: kabul etmek, onaylamak, kabul, kabul ediyorsunuz, tanımak

GT GD C H L M O
act /ækt/ = NOUN: hareket, eylem, fiil, rol, davranış, yasa, amel, kanun; VERB: davranmak, hareket etmek, oynamak, rol yapmak; USER: hareket, harekete, hareket ederler, görev, davranmaya

GT GD C H L M O
adapt /əˈdæpt/ = VERB: uyarlamak, uymak, uydurmak, adapte etmek, alıntı yapmak, aktarmak; USER: uyarlamak, uyum, adapte, uyarlayabilirsiniz, uyum sağlamak

GT GD C H L M O
address /əˈdres/ = NOUN: adres, konuşma, söylev, hitabe, konuşma tarzı, hüner, tavır, dilekçe, beceri; VERB: adres yazmak, göndermek, hitap etmek, konuşma yapmak, söylev vermek, nutuk çekmek; USER: adres, adresi, adresini, adresinizi, adresine

GT GD C H L M O
advantage /ədˈvɑːn.tɪdʒ/ = NOUN: avantaj, üstünlük, fayda, çıkar, menfaat; USER: avantaj, avantajı, olanaklar, yararlanmak

GT GD C H L M O
affairs /əˈfeər/ = NOUN: işler; USER: işler, işleri, ilişkiler, işlerine, işlerini

GT GD C H L M O
aggregate /ˈæɡ.rɪ.ɡət/ = NOUN: toplam, küme, kütle, tutar; ADJECTIVE: toplam, bütün, toplanmış, biriktirilmiş; VERB: toplamak, birleştirmek, etmek, ulaşmak; USER: toplam, agrega, toplu, toplama, toplamak

GT GD C H L M O
all /ɔːl/ = ADJECTIVE: tüm, bütün, her, hep; NOUN: hepsi, herkes; ADVERB: hepsi, tamamen, hep; PRONOUN: hepsi, herkes, her şey; USER: tüm, bütün, her, All, tamamını, tamamını

GT GD C H L M O
allay /əˈleɪ/ = VERB: yatıştırmak, bastırmak, gidermek, hafifletmek, sakinleştirmek; USER: yatıştırmak, yatıştırmaya, dağıtmaya, gidermek, bastırmak

GT GD C H L M O
allays /əˈleɪ/ = VERB: yatıştırmak, gidermek, bastırmak, hafifletmek, sakinleştirmek

GT GD C H L M O
alleviate /əˈliː.vi.eɪt/ = VERB: hafifletmek, azaltmak, yatıştırmak, dindirmek, bastırmak, teskin etmek; USER: hafifletmek, hafifletmeye, azaltmak, azaltmaya, zahmetinden

GT GD C H L M O
allocated /ˈæl.ə.keɪt/ = VERB: ayırmak, paylaştırmak, bölüştürmek; USER: tahsis, ayrılan, ayrılmış, tahsis edilen, ayrılır

GT GD C H L M O
alright /ɔːlˈraɪt/ = ADJECTIVE: iyi; USER: tamam, iyi, iyi misin, misin, alright

GT GD C H L M O
also /ˈɔːl.səʊ/ = ADVERB: da, de, ayrıca, hem de, hem, keza, dahi, üstelik; USER: da, ayrıca, de, aynı zamanda, zamanda, zamanda

GT GD C H L M O
an

GT GD C H L M O
and /ænd/ = CONJUNCTION: ve, ile, de; USER: ve, ile, ile

GT GD C H L M O
anticipate /ænˈtɪs.ɪ.peɪt/ = VERB: beklemek, tahmin etmek, önceden görmek, ummak, önce davranmak, sezmek, geleceği görmek, söylenmeden yapmak, önceden yapmak; USER: tahmin etmek, beklemek, tahmin, önceden tahmin, bekliyorlar

GT GD C H L M O
anticipated /ænˈtɪs.ɪ.peɪt/ = VERB: beklemek, tahmin etmek, önceden görmek, ummak, önce davranmak, sezmek, geleceği görmek, söylenmeden yapmak, önceden yapmak; USER: beklenen, tahmin, beklenmektedir, beklenenden, öngörülmektedir

GT GD C H L M O
anticipating /ænˈtɪs.ɪ.peɪt/ = VERB: beklemek, tahmin etmek, önceden görmek, ummak, önce davranmak, sezmek, geleceği görmek, söylenmeden yapmak, önceden yapmak; USER: tahmin, bekliyorlar, öngörerek, önceden tahmin

GT GD C H L M O
any /ˈen.i/ = ADJECTIVE: herhangi, her, hiçbir, hiç, daha, biraz; ADVERB: hiç, daha, biraz; PRONOUN: herhangi biri, biri, her ne; USER: herhangi, herhangi bir, hiçbir, bir, her, her

GT GD C H L M O
anything /ˈen.i.θɪŋ/ = PRONOUN: bir şey, hiçbir şey, her şey, herhangi bir şey, ne olsa; USER: bir şey, şey, hiçbir şey, herhangi bir şey, şeyi, şeyi

GT GD C H L M O
approach /əˈprəʊtʃ/ = NOUN: yaklaşım, yaklaşma, girişim, yol, yanaşma, teşebbüs; VERB: yaklaşmak, yanaşmak, varmak, ulaşmak, ele almak, koyulmak; USER: yaklaşım, yaklaşımı, bir yaklaşım, yaklaşımın, yaklaşımla

GT GD C H L M O
are /ɑːr/ = NOUN: ar; USER: olan, vardır, bulunmaktadır, olup, olarak, olarak

GT GD C H L M O
areas /ˈeə.ri.ə/ = NOUN: alan, bölge, yüzölçümü, bodrum girişi, harekât bölgesi; USER: alanlar, alanları, alanlarda, alanlarında, yerlerde

GT GD C H L M O
as /əz/ = ADVERB: olarak, gibi, kadar, iken; PRONOUN: gibi; CONJUNCTION: olduğu gibi, ki, iken, rağmen, karşın, madem, mademki, -diği gibi, -irken; USER: olarak, gibi, kadar, yanı, şekilde, şekilde

GT GD C H L M O
aspects /ˈæs.pekt/ = NOUN: görünüm, görünüş, yön, görüş, cephe, hal, çehre, tavır, bakım; USER: yönleri, yönlerini, yönleriyle, açıdan, yönü

GT GD C H L M O
at /ət/ = PREPOSITION: -de, -da, -ye, -ya, -e, -a; NOUN: savaşçı, asker, eyt; USER: de, az, at, okuyun, azından, azından

GT GD C H L M O
averse /əˈvɜːs/ = ADJECTIVE: isteksiz, gönülsüz, hoşnutsuz, karşı olan, aksi görüşte olan; USER: gönülsüz, isteksiz, hoşlanmıyorsunuz, kaçınan, korunan

GT GD C H L M O
awful /ˈɔː.fəl/ = ADJECTIVE: korkunç, berbat, çok kötü, müthiş, oldukça büyük; USER: korkunç, kötü, awful, korkunç bir, berbat

GT GD C H L M O
back /bæk/ = NOUN: geri, arka, sırt; ADJECTIVE: geri, arka, arkadaki; ADVERB: geri, arkaya, geriye, geride, önce, geçmişe; USER: geri, arka, tekrar, sırt, back

GT GD C H L M O
balloon /bəˈluːn/ = NOUN: balon, küre; ADJECTIVE: balon gibi, kabarık; VERB: balonla uçmak, şişirmek, abartmak, havadan atmak, zam yapmak, şişmek, balon gibi olmak; USER: balon, balonu, balloon, balonun

GT GD C H L M O
based /-beɪst/ = ADJECTIVE: merkezli, kurulmuş, bulunan, yerleşik, dayanmış, tesis edilmiş; USER: merkezli, göre, dayalı, esas, temel

GT GD C H L M O
be /biː/ = VERB: olmak, var olmak, bulunmak, tutmak, durmak, mal olmak, anlamına gelmek; USER: olmak, olabilir, olması, olarak, olduğu, olduğu

GT GD C H L M O
because /bɪˈkəz/ = CONJUNCTION: çünkü, dolayı, yüzünden, -diği için; USER: çünkü, nedeniyle, için, nedeni, nedeni

GT GD C H L M O
become /bɪˈkʌm/ = VERB: olmak, haline gelmek, yaraşmak, kesilmek, yakışmak, uymak, güzel durmak, -laşmak, -leşmek; USER: olmak, haline, hale, oldu, olur, olur

GT GD C H L M O
been /biːn/ = USER: olmuştur, oldu, mu, olan, olarak, olarak

GT GD C H L M O
before /bɪˈfɔːr/ = ADVERB: önce, önceki, karşı, önde; PREPOSITION: önce, önünde, önüne, evvel, huzurunda, karşısında, önde; CONJUNCTION: önce; USER: önce, öncesi, daha önce, önceki

GT GD C H L M O
better /ˈbet.ər/ = ADJECTIVE: daha iyi, daha güzel; ADVERB: daha iyi, daha iyi şekilde, iyisimi; VERB: iyileştirmek, daha iyi yapmak, geliştirmek, düzeltmek, geçmek; NOUN: daha iyisi, üstün kimse; USER: daha iyi, iyi, daha, daha iyi bir, iyi bir

GT GD C H L M O
between /bɪˈtwiːn/ = PREPOSITION: arasında, aralarında; ADVERB: arasına, arada, ortasında, araya, ortaya, ortada; USER: arasında, arasındaki, arası, ile, tarihleri arasında, tarihleri arasında

GT GD C H L M O
big /bɪɡ/ = ADJECTIVE: büyük, önemli, kocaman, çok, iri, iri yarı, yüce, iri kıyım, kapı gibi, at gibi; ADVERB: büyük, çok, fazla, övünerek, yüce gönüllükle; USER: büyük, büyük bir, big, önemli, kocaman

GT GD C H L M O
biggest /bɪɡ/ = USER: büyük, en büyük, en büyük

GT GD C H L M O
breaking /brāk/ = NOUN: kırma, kırılma, bozma, zorla girme, meskene tecavüz; USER: kırma, kırılma, kırarak, ihlal, kesme

GT GD C H L M O
bring /brɪŋ/ = VERB: getirmek, kazandırmak, vermek, neden olmak, ikna etmek, razı etmek; USER: getirmek, getirebilir, getirecek, getir, getirir

GT GD C H L M O
budget /ˈbʌdʒ.ɪt/ = NOUN: bütçe, stok, mali program, yığın; VERB: bütçe yapmak, ayarlamak; USER: bütçe, bütçesi, bütçenize, bütçeye, ekonomi

GT GD C H L M O
building /ˈbɪl.dɪŋ/ = NOUN: bina, inşa, yapı, inşaat, kurma, inşa etme, apartman; USER: bina, yapı, binanın, binada, inşaat

GT GD C H L M O
built /ˌbɪltˈɪn/ = ADJECTIVE: yapılı, inşa etmiş tarihi; USER: yapılı, inşa, yerleşik, inşa edilmiş, dahili

GT GD C H L M O
business /ˈbɪz.nɪs/ = NOUN: iş, faaliyet, ticaret, işyeri, firma, ticarethane, mesele, alım satım, görev, konu; USER: iş, işletmeniz, Business, işletme, ticari

GT GD C H L M O
but /bʌt/ = CONJUNCTION: ama, ancak, fakat, ki, oysa, hariç, başka, halbuki; ADVERB: sadece, yalnızca, yani, hiç olmazsa; NOUN: itiraz, karşı çıkma; USER: ama, ancak, fakat, değil, aynı, aynı

GT GD C H L M O
by /baɪ/ = PREPOSITION: tarafından, göre, ile, yoluyla, kadar, vasıtasıyla, yanında, kenarında, başında, yanından, yakınında, yakınından, yolundan; ADVERB: yakın, geçecek biçimde, geçişli biçimde, bir kenara; USER: tarafından, göre, ile, by, edenler tarafından

GT GD C H L M O
call /kɔːl/ = NOUN: çağrı, davet, çağırma, seslenme, ziyaret, ses, ihtiyaç, ziyaret etme, telefonda konuşma, ötüş; VERB: aramak, çağırmak, seslenmek, demek, adlandırmak, çağrıda bulunmak, söylemek, davet etmek, telefon etmek, bağırmak, uyandırmak, ziyaret etmek, lakap takmak, telefonda konuşmak, dava açmak, farzetmek; USER: çağrı, aramak, now, call now, şöyle çağırır

GT GD C H L M O
can /kæn/ = NOUN: kutu, teneke kutu, konserve kutusu, hela, hapishane, kaba et, teneke kutudaki içecek; VERB: yapabilmek, edebilmek, olabilmek, kovmak, konservesini yapmak; USER: kutu, olabilir, yapabilirsiniz, can, olabildiğince, olabildiğince

GT GD C H L M O
cannot /ˈkæn.ɒt/ = VERB: yapamamak, edememek, gücü yetmemek; USER: Yapamam, olamaz, yapamazsınız, yapamaz, değil mi, değil mi

GT GD C H L M O
casual /ˈkæʒ.ju.əl/ = ADJECTIVE: gündelik, geçici, sıradan, gelişigüzel, kaçamak, üstünkörü, tesadüfen olan, rastlantı eseri; NOUN: gündelikçi, geçici işçi, gündelik ayakkabı, gündelik giysi, yoksul kimse, doğada düzenli olarak görülmeyen; USER: gündelik, rahat, rahat bir, geçici, casual

GT GD C H L M O
catastrophic /kəˈtæs.trə.fi/ = ADJECTIVE: felâket gibi, felâket getiren; USER: felaket, katastrofik, yıkıcı, feci, felakete

GT GD C H L M O
cause /kɔːz/ = NOUN: neden, sebep, sorun, dava, gaye, haklı neden, problem, amaç, dava konusu, iş; VERB: neden olmak, sebep olmak, doğurmak, yol açmak, meydan vermek; USER: neden, yol, sebep, neden olur, çünkü, çünkü

GT GD C H L M O
certified /ˈsɜː.tɪ.faɪd/ = ADJECTIVE: onaylı, tasdikli, taahhütlü, diploma, garanti edilmiş, belgeye bağlı, deliliği belgelenmiş; USER: onaylı, sertifikalı, fatura, certified, sertifikalı bir

GT GD C H L M O
change /tʃeɪndʒ/ = VERB: değiştirmek, değişmek, bozdurmak, bozmak, dönüşmek; NOUN: değişiklik, değişim, üstü, bozuk para, yenilik, para üstü, borsa; USER: değiştirmek, değiştirebilirsiniz, değiştirin, değiştirme, değiştirebilir

GT GD C H L M O
changes /tʃeɪndʒ/ = VERB: değiştirmek, değişmek, bozdurmak, bozmak, dönüşmek; NOUN: değişiklik, değişim, üstü, bozuk para, yenilik, para üstü, borsa; USER: değişiklikler, değişiklikleri, değişiklik, değişikliği, değişikliklerin

GT GD C H L M O
changing /ˈtʃeɪn.dʒɪŋ/ = ADJECTIVE: değişen; NOUN: değiştirme, değişim, değişme, bozma; USER: değişen, değiştirerek, değiştirme, değişiyor, değiştirmek

GT GD C H L M O
closely /ˈkləʊs.li/ = ADVERB: yakından, dikkatle, benzer, sıkı sıkı, hemen hemen aynı; USER: yakından, yakın, yakın bir, sıkı, dikkatle

GT GD C H L M O
communications /kəˌmjuː.nɪˈkeɪ.ʃən/ = NOUN: iletişim, haberleşme, bağlantı, irtibat, ulaşım, tebliğ, mesaj, kominikasyon, temas, haber, nakletme, yayma; USER: iletişim, haberleşme, iletişimi, iletişimleri, iletişimin

GT GD C H L M O
completed /kəmˈpliːt/ = ADJECTIVE: tarihinde tamamlandı; USER: tamamlandı, tamamlanmış, tamamladı, tamamlanan, tamamlanmıştır

GT GD C H L M O
completely /kəmˈpliːt.li/ = ADVERB: tamamen, tam olarak, bütünüyle, tamamiyle, iyice, bütün olarak, düpedüz, bütün bütün; USER: tamamen, tam, tümüyle, tam olarak, tamamıyla

GT GD C H L M O
confidence /ˈkɒn.fɪ.dəns/ = NOUN: güven, kendine güven, itimat, inanç, sır, sırdaşlık, inanma; USER: güven, güveni, güvenini, güvenle, güvenin

GT GD C H L M O
confront /kənˈfrʌnt/ = VERB: karşı koymak, yüzleştirmek, karşılaştırmak, yüz yüze getirmek; USER: karşı koymak, yüzleşmek, karşı karşıya, karşı, yüzleşmeye

GT GD C H L M O
confronted /kənˈfrʌnt/ = VERB: karşı koymak, yüzleştirmek, karşılaştırmak, yüz yüze getirmek; USER: karşı karşıya, karşıya, karşılaştığı, karşılaşılan, karşılaştıklarında

GT GD C H L M O
contact /ˈkɒn.tækt/ = NOUN: temas, bağlantı, ilişki, dokunma, tanıdık, portör, taşıyıcı; VERB: irtibat kurmak, temasa geçmek, görüşmek, ilişki kurmak, temas etmek, dokunmak; USER: temas, irtibata, başvurun, iletişime, iletişim

GT GD C H L M O
contingency /kənˈtinjənsē/ = NOUN: olasılık, ihtimal, beklenmedik olay, tesadüf; USER: olasılık, acil, acil durum, durum, kontenjan

GT GD C H L M O
control /kənˈtrəʊl/ = NOUN: kontrol, denetim, hakimiyet, idare, güç, otorite, sorumluluk; VERB: denetlemek, kontrol etmek, hakim olmak, idare etmek, işletmek; USER: kontrol, kontrolü, denetlemek, kontrol etmek, kumanda

GT GD C H L M O
conversely /ˈkɒn.vɜːs/ = ADVERB: tersine, aksine, diğer taraftan; USER: tersine, tersi, aksine, Bunun tersine, tam tersi

GT GD C H L M O
crux /ˈkrʌks/ = NOUN: püf noktası, mesele, temel özellik, düğüm noktası, çözümü zor mesele; USER: püf noktası, mesele, dönüm noktası, dönüm, temel özellik

GT GD C H L M O
current /ˈkʌr.ənt/ = NOUN: akım, akıntı, cereyan, eğilim; ADJECTIVE: geçerli, cari, şimdiki, bugünkü, geçer, tedavüldeki; USER: akım, geçerli, cari, mevcut, güncel

GT GD C H L M O
curse /kɜːs/ = NOUN: lanet, küfür, beddua, küfretme, belâ, afaroz; VERB: lanet okumak, lanetlemek, küfretmek, sövmek, beddua etmek, lanet etmek; USER: lanet, küfür, beddua, lanet oku, lanetlemek

GT GD C H L M O
customised /ˈkʌs.tə.maɪz/ = VERB: müşteri isteğine göre değiştirmek; USER: özel, özelleştirilmiş, özelleştirilebilir, özelleştirilmiştir, kişiselleştirilmiş

GT GD C H L M O
daily /ˈdeɪ.li/ = ADJECTIVE: günlük, gündelik; ADVERB: her gün, her geçen gün, günden güne; NOUN: günlük gazete, günlük yardım; USER: günlük, her gün, gün, günde, günlük olarak

GT GD C H L M O
deadlines /ˈded.laɪn/ = NOUN: son teslim tarihi, zaman sınırı, sınır; USER: tarihleri, tarihler, süreler, son başvuru tarihleri, son tarihler

GT GD C H L M O
deal /dɪəl/ = NOUN: anlaşma, pazarlık, muamele, alışveriş, davranış, miktar; VERB: uğraşmak, ilgilenmek, dağıtmak, ele almak, değinmek, iş yapmak; USER: anlaşma, uğraşmak, başa, başa çıkmak, ele

GT GD C H L M O
deliver /dɪˈlɪv.ər/ = VERB: vermek, iletmek, dağıtmak, teslim etmek, kurtarmak, doğurtmak, serbest bırakmak, söylemek, atmak, devretmek; USER: teslim etmek, vermek, teslim, sunmak, sağlamak

GT GD C H L M O
delivered /dɪˈlɪv.ər/ = VERB: vermek, iletmek, dağıtmak, teslim etmek, kurtarmak, doğurtmak, serbest bırakmak, söylemek, atmak, devretmek; USER: teslim, verilen, gönderiyoruz, teslim edilen

GT GD C H L M O
despite /dɪˈspaɪt/ = PREPOSITION: rağmen, karşın; NOUN: nefret, kin, karşı koyma; USER: rağmen, karşın, olmasına rağmen, olmasına rağmen

GT GD C H L M O
devil /ˈdev.əl/ = NOUN: şeytan, iblis, canlı ve dinamik kimse, şeytan gibi tip, acı ve baharatlı yemek, stajyer avukat; VERB: canını sıkmak, rahatsız etmek, baharatlı ve acılı pişirmek, makinede parçalamak, avukat stajeri olarak çalışmak, yazar çırağı olarak çalışmak; USER: şeytan, devil, şeytanın, şeytana, şeytanı

GT GD C H L M O
difficult /ˈdɪf.ɪ.kəlt/ = ADJECTIVE: zor, güç, çetin, geçimsiz, inatçı, huysuz, titiz, çatal, belâlı, müşkülpesent, zor beğenen; USER: zor, zordur, zor bir, güç, zorlu, zorlu

GT GD C H L M O
director /daɪˈrek.tər/ = NOUN: yönetmen, müdür, yönetici, direktör, idareci, yönetim kurulu üyesi, orkestra şefi, koro şefi; USER: yönetmen, müdürü, direktörü, yönetmeni, yöneticisi

GT GD C H L M O
disastrous /dɪˈzɑː.strəs/ = ADJECTIVE: feci, korkunç, felâket getiren, tâlihsiz; USER: feci, başarısızdı, felaket, yıkıcı, korkunç

GT GD C H L M O
dissent /dɪˈsent/ = NOUN: muhalefet, düşünce ayrılığı, karşıt düşüncede olma, Anglikan kilisesine karşı olma; VERB: muhalif olmak, farklı düşünmek, karşı olmak, Anglikan kilisesinden ayrılmak; USER: muhalefet, muhalefeti, muhalif, muhalefetin, muhalefete

GT GD C H L M O
do /də/ = VERB: yapmak, etmek, dolandırmak, uymak, temizlemek, ilgilenmek; NOUN: do, hile, dalavere, dolandırıcılık, do-abbreviation, do, do; USER: yapmak, do, mutlaka, yapılması, mutlaka yapılması, mutlaka yapılması

GT GD C H L M O
documented = ADJECTIVE: belgeli; USER: belgeli, belgelenmiştir, belgelenmiş, belgelenen, dokümante

GT GD C H L M O
doesn /ˈdʌz.ənt/ = USER: doesn, Ne farkeder, farkeder, yaramıyor, bu hiç

GT GD C H L M O
don /dɒn/ = VERB: giymek, giydirmek; NOUN: bey, öğretim görevlisi, İspanyol efendisi, uzman; USER: don, değil, öyle, yapma, yapma

GT GD C H L M O
driver /ˈdraɪ.vər/ = NOUN: sürücü, şoför, makinist, arabacı, sert yönetici, golfte ağaç sopa, hayvan güden kimse; USER: sürücü, sürücüsü, sürücüsünü, driver, sürücünün

GT GD C H L M O
during /ˈdjʊə.rɪŋ/ = PREPOSITION: sırasında, boyunca, esnasında, süresince, iken; USER: sırasında, boyunca, esnasında, sırasındaki, içinde, içinde

GT GD C H L M O
each /iːtʃ/ = ADJECTIVE: her, her bir; PRONOUN: her biri, tanesi; USER: her, her bir, her biri, her biri

GT GD C H L M O
email /ˈiː.meɪl/ = USER: e-posta, email, posta, posta

GT GD C H L M O
embrace /ɪmˈbreɪs/ = VERB: kucaklamak, benimsemek, kapsamak, kucaklaşmak, sarmak, bağrına basmak, yakalamak, ele geçirmek, beslemek, sarmaş dolaş olmak; NOUN: kucaklama, kucaklaşma, sarılma; USER: kucaklamak, kucaklama, benimsemesi, kucaklamaya, kucaklayan

GT GD C H L M O
encompass /ɪnˈkʌm.pəs/ = VERB: kuşatmak, kapsamak, etrafını çevirmek, neden olmak, sarmak, kumpas kurmak; USER: kuşatmak, kapsamak, kapsayacak, kapsar, kapsamaktadır

GT GD C H L M O
encompassing /ɪnˈkʌm.pəs/ = VERB: kuşatmak, kapsamak, etrafını çevirmek, neden olmak, sarmak, kumpas kurmak; USER: kapsayan, içine alan, kapsayacak, kuşatan

GT GD C H L M O
ensure /ɪnˈʃɔːr/ = VERB: sağlamak, garantiye almak, sağlama almak, sigorta etmek; USER: sağlamak, emin, olun, olmak, emin olmak

GT GD C H L M O
ensuring /ɪnˈʃɔːr/ = VERB: sağlamak, garantiye almak, sağlama almak, sigorta etmek; USER: sağlanması, sağlamak, sağlayarak, sağlayan, temin

GT GD C H L M O
erp

GT GD C H L M O
even /ˈiː.vən/ = ADVERB: bile, hatta, dahi, üstelik, tam; ADJECTIVE: çift, çift, düz, eşit, dengeli, tam, düzenli, başabaş, sakin, fit olmuş, düzleşmek, düz olmak, düzleştirmek, eşit olarak bölüştürmek, düzlemek; USER: hatta, bile, da, daha, dahi

GT GD C H L M O
every /ˈev.ri/ = ADJECTIVE: her, her türlü, her bir, bütün; USER: her, tüm, her türlü, her bir, her bir

GT GD C H L M O
everyone /ˈev.ri.wʌn/ = PRONOUN: herkes, her biri; USER: herkes, herkesin, herkese, herkesi, everyone, everyone

GT GD C H L M O
everything /ˈev.ri.θɪŋ/ = PRONOUN: her şey, en önemli şey; USER: her şey, her şeyi, şeyi, her, herşeyi, herşeyi

GT GD C H L M O
expand /ɪkˈspænd/ = VERB: genişletmek, büyütmek, genişlemek, büyümek, açmak, yayılmak, açılmak, şişirmek, gelişmek, şişmek, dönüşmek; USER: genişletmek, genişletin, genişletme, genişletebilir, genişletmeye

GT GD C H L M O
expect /ɪkˈspekt/ = VERB: beklemek, ummak, ümit etmek, sanmak; USER: beklemek, bekliyoruz, bekleyebilirsiniz, beklediğiniz, bekleyebileceğinizi

GT GD C H L M O
expectation /ˌek.spekˈteɪ.ʃən/ = NOUN: beklenti, ümit, umut, bekleme, beklenilme, umma, olasılık, mirasa konma beklentisi; USER: beklenti, beklentisi, beklentilerini, beklentileri, beklenen

GT GD C H L M O
expected /ɪkˈspekt/ = VERB: beklemek, ummak, ümit etmek, sanmak; USER: beklenen, bekleniyor, beklenmektedir, beklendiği, beklentiler, beklentiler

GT GD C H L M O
experience /ikˈspi(ə)rēəns/ = NOUN: deneyim, tecrübe, olay, yaşam, pratik, hayat; VERB: yaşamak, denemek, tecrübe etmek, başından geçmek, maruz kalmak, görmek; USER: deneyim, deneyimi, bir deneyim, tecrübesi, tecrübe, tecrübe

GT GD C H L M O
experienced /ikˈspi(ə)rēəns/ = ADJECTIVE: deneyimli, tecrübeli, usta, görgülü, görmüş geçirmiş, kaşarlanmış; USER: deneyimli, tecrübeli, deneyimli bir, tecrübeli bir

GT GD C H L M O
expose /ɪkˈspəʊz/ = VERB: göstermek, ortaya çıkarmak, sergilemek, açığa çıkarmak, bırakmak, maruz bırakmak, teşhir etmek, ışıklandırmak; NOUN: ortaya çıkarma, kirli çamaşırları açıklama, gerçekleri açıklama, gerçekleri açıklayan kitap; USER: ortaya çıkarmak, maruz, açığa, göstermek, maruz kalmaktadır

GT GD C H L M O
factors /ˈfæk.tər/ = NOUN: faktör, etken, etmen, katsayı, çarpan, öğe, değişken, tambölen, eleman, kalıtımsal özellik taşıyan gen, aracı kuruluş, finansör, kâhya; USER: faktörler, faktörleri, faktörlerin, faktör, faktörlere

GT GD C H L M O
fantastic /fænˈtæs.tɪk/ = ADJECTIVE: fantastik, harika, olağanüstü, inanılmaz, şahane, hayali, gülünç, acayip, saçma, garip, çok büyük, kaçık; USER: fantastik, harika, fantastic, harika bir, muhteşem

GT GD C H L M O
fear /fɪər/ = NOUN: korku, korkma, endişe, kaygı, dehşet, çekinme, sıkıntı, dert, risk; VERB: korkmak, endişe etmek, kuşkulanmak, kuruntu etmek, çekinmek, Allah'tan korkmak; USER: korku, korkusu, korkusuyla, korkuyu, korkunun

GT GD C H L M O
fearful /ˈfɪə.fəl/ = ADJECTIVE: korkunç, korkak, ürkek, müthiş, endişeli, dehşetli, kaygılı, hürmetli, saygılı; USER: korkunç, korku, korkulu, korku dolu, korkan

GT GD C H L M O
fears /fɪər/ = NOUN: endişe, kaygı, kuşku, şüphe, kuruntu; USER: endişe, korkuları, korkular, korkularını, korku

GT GD C H L M O
feel /fiːl/ = VERB: hissetmek, duymak, anlamak, dokunmak, yoklamak, ellemek, sezmek; NOUN: his, duygu, hissetme, dokunma hissi, temas, sezgi; USER: hissetmek, hissediyorum, hissedeceksiniz, hissedebilirsiniz, hissetmeye, hissetmeye

GT GD C H L M O
finally /ˈfaɪ.nə.li/ = ADVERB: nihayet, sonunda, son olarak, en sonunda, sözün kısası; USER: son olarak, sonunda, nihayet, Son, Sonuç olarak, Sonuç olarak

GT GD C H L M O
finance /ˈfaɪ.næns/ = VERB: finanse etmek, para sağlamak; NOUN: maliye, mali durum, para durumu; USER: finanse etmek, finanse, finansmanı, finansman, finans

GT GD C H L M O
financial /faɪˈnæn.ʃəl/ = ADJECTIVE: finansal, mali, parasal; USER: mali, finansal, finans, maddi, finansman

GT GD C H L M O
first /ˈfɜːst/ = ADJECTIVE: ilk, birinci, baş, başta gelen, önde gelen; ADVERB: önce, ilk olarak, öncelikle, ilk kez, başta, ilkönce; NOUN: birincilik, başlangıç, birinci gelen şey; USER: ilk, birinci, siz, önce, öncelikle, öncelikle

GT GD C H L M O
five /faɪv/ = USER: beş

GT GD C H L M O
follows /ˈfɒl.əʊ/ = VERB: izlemek, uymak, takip etmek, sürdürmek, sonra gelmek, dinlemek, sonucu olmak, dolayı olmak; USER: aşağıdaki, şu, takip, aşağıda, izler

GT GD C H L M O
for /fɔːr/ = PREPOSITION: için, amacıyla, dolayı, uygun, göre, karşı, yönünde, doğru, yarayan, sebebiyle; CONJUNCTION: dolayı, nedeniyle, çünkü, zira; USER: için, boyunca, for, üzere, üzere

GT GD C H L M O
forward /ˈfɔː.wəd/ = ADJECTIVE: ileri, ileriye doğru, vadeli, ön, ileriye yönelik, ilerideki; ADVERB: ileri, ileriye, öne, ileriye yönelik; NOUN: forvet; VERB: ilerletmek; USER: ileri, ileriye, öne, ortaya, vadeli

GT GD C H L M O
free /friː/ = ADJECTIVE: ücretsiz, serbest, özgür, bedava, boş, bağımsız, hür, muaf; ADVERB: ücretsiz, serbestçe; VERB: kurtarmak, serbest bırakmak; USER: ücretsiz, serbest, özgür, bedava, Free, Free

GT GD C H L M O
frightened /ˈfraɪ.tənd/ = ADJECTIVE: korkmuş, ürkmüş, dehşete düşmüş; USER: korkmuş, korku, korkuttu, korkmuş bir, korkan

GT GD C H L M O
from /frɒm/ = PREPOSITION: itibaren, -dan, -den, beri, dolayı, yüzünden, -den beri; USER: itibaren, adlı, adlı işletmeye, gelen, dan, dan

GT GD C H L M O
fully /ˈfʊl.i/ = ADVERB: tam, tamamen, tam olarak, bütünüyle, iyice, etraflıca, enine boyuna, dört dörtlük, tamı tamına, uzun uzadıya; USER: tam, tamamen, tam olarak, tümüyle, bütünüyle

GT GD C H L M O
functionality /ˌfʌŋk.ʃənˈæl.ə.ti/ = USER: işlevselliği, işlevsellik, işlevi, işlevselliğini, işlevleri

GT GD C H L M O
functions /ˈfʌŋk.ʃən/ = NOUN: fonksiyon, işlev, görev, toplantı, iş, amaç, yükümlülük, hizmet; VERB: çalışmak, işlemek, işlevini yerine getirmek; USER: fonksiyonları, fonksiyonlar, işlevleri, işlevlerine, işlevler

GT GD C H L M O
gap /ɡæp/ = NOUN: boşluk, fark, aralık, uçurum, açıklık, ara, ayrılık, geçit; USER: boşluk, boşluğu, açığı, farkı, fark

GT GD C H L M O
get /ɡet/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek; USER: almak, olsun, elde, alabilirsiniz, ulaşın

GT GD C H L M O
go /ɡəʊ/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak; NOUN: gitme, gidiş, gayret, deneme; USER: gitmek, gidin, gidip, go, devam, devam

GT GD C H L M O
going /ˈɡəʊ.ɪŋ/ = NOUN: gidiş, gitme, yol durumu, gidişat, tempo; ADJECTIVE: giden, işleyen, başarılı, satılan; USER: gidiş, giden, gidiyor, olacak, devam, devam

GT GD C H L M O
growth /ɡrəʊθ/ = NOUN: üretici, yetiştirici, yetişen bitki; USER: büyüme, büyümesi, büyümenin, büyümesini, büyümeyi

GT GD C H L M O
guarantees /ˌɡær.ənˈtiː/ = NOUN: garanti, güvence, kefil, teminât, kefalet; USER: garanti, teminat, teminatlar, garantiler, garantisi

GT GD C H L M O
hand /hænd/ = NOUN: el, yardım, taraf, parmak, ibre, alkış, akrep, usta, kurt; ADJECTIVE: el; VERB: vermek, yardım etmek; USER: el, yandan, taraftan, elle, elden

GT GD C H L M O
has /hæz/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; USER: vardır, sahip, sahiptir, var, olan, olan

GT GD C H L M O
hasn /ˈhæz.ənt/ = USER: değişmedi, hasn

GT GD C H L M O
hate /heɪt/ = NOUN: nefret, kin, iğrenme; VERB: nefret etmek, kin beslemek, iğrenmek, sevmemek, istememek; USER: nefret, nefret ediyorum, nefret ederim, hate, nefret ediyor

GT GD C H L M O
have /hæv/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; NOUN: hile, varlıklı kimse, üçkâğıt, kumpas; USER: var, sahip, zorunda, vardır, olması, olması

GT GD C H L M O
help /help/ = NOUN: yardım, yardımcı, imdat, çözüm, çare, hizmetçi, muavin; VERB: yardımcı olmak, yardım etmek, kurtarmak, yararı olmak, imdadına yetişmek, elinde olmak, başa çıkmak; USER: yardım, yardımcı, yardıma, yardımcı olmak

GT GD C H L M O
helped /help/ = USER: yardım, yardımcı, yardımcı oldu, yardım etti, sağladı

GT GD C H L M O
helps /help/ = USER: yardımcı olur, yardımcı, olur, yardımcı olan, yardım, yardım

GT GD C H L M O
hesitant /ˈhez.ɪ.tənt/ = ADJECTIVE: kararsız, duraksayan, kuşkulu, tereddüdlü, mızmız; USER: kararsız, tereddüt, tereddütlü, çekingen

GT GD C H L M O
holding /ˈhəʊl.dɪŋ/ = NOUN: tutma, stok, karar, hisse, alacak, mal, toprak kiralama, arsa; USER: tutma, tutarak, tutan, Holding, sahip

GT GD C H L M O
how /haʊ/ = ADVERB: nasıl, ne, ne kadar, nereden, ne durumda; NOUN: yöntem, yapma yöntemi; USER: nasıl, ne, ne kadar, kadar, nasıl Yapılır, nasıl Yapılır

GT GD C H L M O
human /ˈhjuː.mən/ = NOUN: insan, insanlık, insanoğlu; ADJECTIVE: insan, insani, beşeri; USER: insan, insani, insanın, beşeri

GT GD C H L M O
hundreds /ˈhʌn.drəd/ = NOUN: yüzlük; USER: yüzlerce, yüz

GT GD C H L M O
i /aɪ/ = PRONOUN: ben, I, one, I; USER: ben, i, ı, bir

GT GD C H L M O
if /ɪf/ = CONJUNCTION: eğer, ise, ama, keşke, fakat, -se, -sa; NOUN: şart, şüphe, belirsizlik; USER: eğer, ise, varsa, olmadığını, durumunda, durumunda

GT GD C H L M O
implement /ˈɪm.plɪ.ment/ = VERB: uygulamak, tamamlamak, sağlamak, yerine getirmek, yapmak; NOUN: alet, yerine getirme, yapma, araç, donanım; USER: uygulamak, uygulamaya, uygulanması, uygulama, hayata

GT GD C H L M O
implementation /ˈɪm.plɪ.ment/ = NOUN: uygulama, yerine getirme; USER: uygulama, uygulanması, uygulaması, uygulanmasını, uygulanmasına

GT GD C H L M O
implemented /ˈɪm.plɪ.ment/ = VERB: uygulamak, tamamlamak, sağlamak, yerine getirmek, yapmak; USER: uygulanan, uygulamaya, hayata, uygulanmaktadır, uygulanması

GT GD C H L M O
implementing /ˈɪm.plɪ.ment/ = VERB: uygulamak, tamamlamak, sağlamak, yerine getirmek, yapmak; USER: uygulanması, uygulama, uygulamaya, uygulanmasında, uygulamak

GT GD C H L M O
improve /ɪmˈpruːv/ = VERB: geliştirmek, artırmak, iyileştirmek, düzeltmek, ilerletmek, gelişmek, ilerlemek, ıslah etmek, iyileşmek, yükselmek, düzelmek; USER: geliştirmek, artırmak, iyileştirmek, geliştirmemize, geliştirmeye, geliştirmeye

GT GD C H L M O
in /ɪn/ = ADVERB: içinde; PREPOSITION: içinde, olarak, -de, -da, halinde, içine, içeri; ADJECTIVE: yerinde, iç, içeride, evde; USER: içinde, olarak, bölgesindeki, yılında, in, in

GT GD C H L M O
indeed /ɪnˈdiːd/ = ADVERB: gerçekten, aslında, doğrusu, cidden; USER: gerçekten, aslında, gerçekten de, hatta, Nitekim

GT GD C H L M O
inevitable /inˈevitəbəl/ = ADJECTIVE: kaçınılmaz, beklenen, çaresiz, malum, umulan; USER: kaçınılmaz, kaçınılmazdır, kaçınılmaz bir, kaçınılmazdı, vazgeçilmez

GT GD C H L M O
initial /ɪˈnɪʃ.əl/ = ADJECTIVE: ilk, baştaki, baş; NOUN: baş harf, ilk harf, önses; USER: ilk, başlangıç, başlangıçtaki, başlangıçta, baştaki

GT GD C H L M O
instructors /ɪnˈstrʌk.tər/ = NOUN: eğitmen, öğretim üyesi, öğretmen, okutman, doçent; USER: öğretim, eğitmenler, eğitmenleri, eğitmen, öğretim elemanları

GT GD C H L M O
into /ˈɪn.tuː/ = PREPOSITION: içine, haline, içeriye, -e, -ye; USER: içine, haline, halinde, olarak, doğru, doğru

GT GD C H L M O
investigate /inˈvestiˌgāt/ = VERB: araştırmak, incelemek, soruşturmak; USER: araştırmak, araştırılması, incelemek, araştırmaktır, incelenmesi

GT GD C H L M O
is /ɪz/ = USER: olduğunu, olduğu, olan, bir, olup, olup

GT GD C H L M O
issues /ˈɪʃ.uː/ = NOUN: sorun, konu, mesele, sayı, çıkış, çıkarma, basım, yayınlama, sonuç; VERB: ihraç, yayınlanmak, ihraç etmek; USER: sorunları, konular, sorunlar, konularda, konuları

GT GD C H L M O
it /ɪt/ = PRONOUN: o, onu, ona, ebe, cazibe, çekicilik, şahsiyet, ilişki, önemli kimse; NOUN: cinsel ilişki; USER: o, onu, bu, bunu, it, it

GT GD C H L M O
job /dʒɒb/ = NOUN: iş, görev, meslek, suç, kârlı iş, tip, estetik ameliyat; ADJECTIVE: iş; VERB: iş yapmak, ufak tefek işler yapmak, komişyonculuk yapmak, kiraya vermek; USER: iş, işi, işini, bir iş, anki iş

GT GD C H L M O
know /nəʊ/ = VERB: bilmek, tanımak, tatmak, farketmek, başından geçmek, ayırt etmek, ilişkisi olmak; USER: bilmek, biliyorum, biliyor, bekleyebileceğinizi bilmek, biliyoruz, biliyoruz

GT GD C H L M O
knowing /ˈnəʊ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: bilen, haberdar, kurnaz, bilgili, akıllı, açıkgöz, anlayan, haberi olan, becerikli; NOUN: bilme, alim, bilinme; USER: bilen, bilerek, bilmek, bilmeden, bilmenin

GT GD C H L M O
knowledge /ˈnɒl.ɪdʒ/ = NOUN: bilgi, bilim, irfan, tecrübe, malumat, haber, anlama; USER: bilgi, bilgisi, bilgiye, bilgileri, bilginin

GT GD C H L M O
left /left/ = NOUN: sol, sol taraf; ADJECTIVE: sol, soldaki, artık; ADVERB: sola, sol tarafa; USER: sol, yaptı, terk, yapmamışlar, bıraktı

GT GD C H L M O
like /laɪk/ = ADJECTIVE: gibi, benzer, aynı; ADVERB: gibi, benzer; PREPOSITION: gibi, benzer, falan, aynı; NOUN: benzer; VERB: beğenmek; CONJUNCTION: sanki; USER: gibi, benzeri, benzerim, gibi bir, böyle, böyle

GT GD C H L M O
loath /ləʊθ/ = USER: isteksiz, loath, gönülsüz, İsteksizce giden, isteksizimdir

GT GD C H L M O
logistics /ləˈdʒɪs.tɪks/ = NOUN: lojistik; USER: lojistik, Logistics, lojistik Firmaları, lojistiği

GT GD C H L M O
look /lʊk/ = VERB: bakmak, görünmek, göstermek, ummak, ümit etmek; NOUN: bakış, bakma, görünüş, nazar, yüz ifadesi; USER: bakmak, bakın, bak, aramak, görünüm, görünüm

GT GD C H L M O
lost /lɒst/ = ADJECTIVE: kayıp, kaybolmuş, kaybedilmiş, şaşırmış, dalgın, kendini kaybetmiş, mahvolmuş, düşünceye dalmış; USER: kayıp, kaybetti, kaybolur, kaybetmiş, kaybettim, kaybettim

GT GD C H L M O
makes /meɪk/ = VERB: yapmak, sağlamak, etmek, yaptırmak, elde etmek, varmak, ilişki kurmak; NOUN: kazanç, verim, yapı, biçim, yapılış şekli; USER: yapar, yapan, kılan, sağlar, hale getirir

GT GD C H L M O
manage /ˈmæn.ɪdʒ/ = VERB: işletmek, idare etmek, halletmek, becermek, yolunu bulmak, geçinmek, terbiye etmek, çevirmek, kıvırmak, çekip çevirmek, icabına bakmak; USER: yönetmek, yöneticisiyseniz

GT GD C H L M O
managed /ˈmæn.ɪdʒ/ = VERB: işletmek, idare etmek, halletmek, becermek, yolunu bulmak, geçinmek, terbiye etmek, çevirmek, kıvırmak, çekip çevirmek, icabına bakmak; USER: yönetilen, başardı, yönetilmektedir, yönetilir, idare

GT GD C H L M O
manufacturing /ˌmanyəˈfakCHər/ = VERB: üretmek, imal etmek, uydurmak; USER: üretim, imalat, üretimi, imalatı, üretiminde

GT GD C H L M O
many /ˈmen.i/ = ADJECTIVE: çok, bir hayli, bir yığın; ADVERB: çok; NOUN: birçoğu; USER: çok, birçok, pek çok, pek, çok sayıda, çok sayıda

GT GD C H L M O
marketing /ˈmɑː.kɪ.tɪŋ/ = NOUN: pazarlama, alışveriş yapma; USER: pazarlama, marketing

GT GD C H L M O
may /meɪ/ = VERB: olası olmak, mümkün olmak, -ebilmek, -abilmek; USER: olabilir, may, may

GT GD C H L M O
message /ˈmes.ɪdʒ/ = NOUN: mesaj, haber; USER: mesaj, mesaj gönder, mesajı, iletisi, ileti

GT GD C H L M O
methodology = NOUN: metan; USER: metodoloji, metodolojisi, yöntem, yöntemi, metodolojinin

GT GD C H L M O
methods /ˈmeθ.əd/ = NOUN: yöntem, metod, usul, tarz, düzen; USER: yöntemleri, yöntemler, yöntem, yöntemlerden, yöntemlerini

GT GD C H L M O
might /maɪt/ = NOUN: güç, kuvvet, zor; VERB: mümkün olmak, olası olmak, -ebilmek, -abilmek; USER: olabilir, might, belki, belki

GT GD C H L M O
minimise /ˈminəˌmīz/ = VERB: azaltmak, küçültmek, küçümsemek; USER: azaltmak, en aza indirmek, aza indirmek, minimize, en aza

GT GD C H L M O
mitigate /ˈmɪt.ɪ.ɡeɪt/ = VERB: azaltmak, hafifletmek, yatıştırmak; USER: azaltmak, hafifletmek, azaltmaya, azaltılması, azaltılmasına

GT GD C H L M O
move /muːv/ = NOUN: hareket, hamle, taşınma, oynama, nakil; VERB: hareket etmek, taşınmak, ilerlemek, oynatmak, kımıldatmak, kımıldamak, kıpırdatmak; USER: hareket, taşımak, taşıyın, hareket ettirin, geçmek

GT GD C H L M O
my /maɪ/ = PRONOUN: benim; USER: benim, my, Bana, zaman, Anasayfam, Anasayfam

GT GD C H L M O
natural /ˈnætʃ.ər.əl/ = ADJECTIVE: doğal, tabii, natürel, doğuştan; USER: doğal, doğal bir, doğa, tabii, tabii

GT GD C H L M O
naturally /ˈnætʃ.ər.əl.i/ = ADVERB: doğal olarak, elbette, doğuştan; USER: doğal olarak, doğal, doğal bir, elbette, elbette

GT GD C H L M O
necessary /ˈnes.ə.ser.i/ = ADJECTIVE: gerekli, gereken, zorunlu, lazım; NOUN: gereken şey, lazım olan şey; USER: gerekli, gereklidir, gereken, gerekirse, gerekir, gerekir

GT GD C H L M O
needed /ˈniː.dɪd/ = ADJECTIVE: lazım; USER: gerekli, gereken, ihtiyaç, gereklidir, tabi, tabi

GT GD C H L M O
needing /niːd/ = VERB: gerekmek, muhtaç olmak, ihtiyacı olmak; USER: gerek, ihtiyacı, ihtiyaç, ihtiyaç duyan, gerektiren

GT GD C H L M O
needs /nēd/ = NOUN: ihtiyaçlar; ADVERB: ister istemez; USER: ihtiyaçları, ihtiyaçlarını, ihtiyacı, ihtiyaç, ihtiyaçlarınıza, ihtiyaçlarınıza

GT GD C H L M O
never /ˈnev.ər/ = ADVERB: asla, hiç, hiçbir zaman, hiçbir şekilde, katiyen, hiçbir suretle, taş çatlasa, balık kavağa çıkınca; USER: asla, hiç, hiçbir zaman, hiçbir, hiçbir

GT GD C H L M O
new /njuː/ = ADJECTIVE: yeni, taze, modern, acemi, keşfedilmemiş; USER: yeni, yeni bir, okunmamış, new, new

GT GD C H L M O
next /nekst/ = NOUN: sonraki, bir sonraki, bir dahaki; ADJECTIVE: sonraki, ertesi, bir dahaki, bitişik; PREPOSITION: yanında, yanına, en yakın, yanısıra, hemen hemen, neredeyse; ADVERB: daha sonra, ardından, bir sonra; USER: sonraki, yanındaki, yanında, gelecek, önümüzdeki

GT GD C H L M O
no /nəʊ/ = ADJECTIVE: hiçbir, hiç, yasak, artık değil, gereksiz, no-, no, nope, nay, not, no, nay, nope, not, not a, no, hayır, numara, ret, aleyhte oy, red; USER: yok, hiçbir, hayır, hiç, herhangi, herhangi

GT GD C H L M O
not /nɒt/ = USER: not-, not, not a, no, not, no, nay, nope; USER: değil, değildir, yok, olmayan, değildi, değildi

GT GD C H L M O
of /əv/ = PREPOSITION: yüzünden, -nin, -den, -li; USER: bir, arasında, bölgesinin, of, km, km

GT GD C H L M O
off /ɒf/ = ADJECTIVE: kapalı, devre dışı, uzak; ADVERB: kapalı, uzakta, uzak, tamamen, izinli, kesik; PREPOSITION: dışında, izinli; NOUN: başlangıç; USER: kapalı, off, dışı, devre dışı, kapatma, kapatma

GT GD C H L M O
old /əʊld/ = ADJECTIVE: eski, yaşlı, ihtiyar, eskimiş, önceki, bayat, tecrübeli, eskiden kalma, köhne, harika, pişkin, kart; NOUN: eski zamanlar; USER: eski, Alt, Old, yaşlı, eski bir, eski bir

GT GD C H L M O
on /ɒn/ = PREPOSITION: üzerinde, ile, üstünde, yönünde, esnasında; ADVERB: üstünde, durmadan, sürekli olarak; ADJECTIVE: yanık, devrede, sahnede, hazır; USER: üzerinde, ilgili, üzerine, hakkında, ile ilgili, ile ilgili

GT GD C H L M O
one /wʌn/ = USER: one-, one, I, biri, tek, birisi, kimse, bir tane; PRONOUN: biri, birisi, kimse, olan, kişi; ADJECTIVE: tek, aynı; USER: bir, biri, tek, birini, tek bir, tek bir

GT GD C H L M O
onto /ˈɒn.tu/ = PREPOSITION: üzerine, üstüne, -e; USER: üzerine, üstüne, üzerinde

GT GD C H L M O
open /ˈəʊ.pən/ = ADJECTIVE: açık, serbest, dürüst, geniş, içten, karara bağlanmamış, ferah, kısık olmayan; VERB: açmak, açılmak, açtırmak, başlatmak, başlamak; USER: açık, açmak, açın, açmaya, açtığınızda

GT GD C H L M O
operating = ADJECTIVE: kullanma, işletme, çalıştırma, ameliyat; USER: işletme, işletim, faaliyet, faaliyet gösteren, çalışma

GT GD C H L M O
operations /ˌɒp.ərˈeɪ.ʃən/ = NOUN: işlem, operasyon, işletme, çalıştırma, ameliyat, işleyiş, kullanma, iş, harekât, tatbikat, etkinlik, cerrahi müdahale, hüküm, yürürlük; USER: işlemleri, işlemler, operasyonları, operasyonlar, operasyon

GT GD C H L M O
or /ɔːr/ = CONJUNCTION: veya, ya da, yoksa, yahut; NOUN: altın sarısı; USER: veya, ya da, ya, ve, yada, yada

GT GD C H L M O
other /ˈʌð.ər/ = PRONOUN: diğer, öteki, başkası; ADJECTIVE: başka, öteki, öbür, geçen, sonraki; ADVERB: başka türlü, başka biçimde, bundan başka; USER: diğer, başka, başka bir, öteki, öteki

GT GD C H L M O
others /ˈʌð.ər/ = NOUN: eller; USER: diğerleri, diğer, başkalarının, başkalarına, başkaları

GT GD C H L M O
our /aʊər/ = PRONOUN: bizim; USER: bizim, eden, our, Yazın, Yazın

GT GD C H L M O
out /aʊt/ = ADVERB: dışarı, dışarıda, dışarıya, çıkmış, bitmiş, kalmamış, açıkta, yüksek sesle; NOUN: çıkış; VERB: çıkarmak; ADJECTIVE: dışarıdaki, dış; USER: dışarı, üzerinden, out, Çıkış, dışında, dışında

GT GD C H L M O
outgrown /ˌaʊtˈɡrəʊ/ = VERB: büyümek, geçmek, bırakmak, sığmamak, küçük gelmek; USER: geçmek, sığmayacak, sığmaz, sığmamak, küçük gelmeye

GT GD C H L M O
over /ˈəʊ.vər/ = ADVERB: fazla, aşırı, üzerine, aşkın, üstünde, tekrar, her yerinden, daha, çok fazla, her yerine, gereğinden fazla, tepesinde, kalan, iyice, öteye, ötede, altını üstüne, yine, geçkin, öte, başkasına, tersine, adamakıllı; PREPOSITION: fazla, aşırı, üzerinde, üzerinden, boyunca, üstünde, üstüne, çok, üstün, karşıya, aracılığı ile, baştan sona, yüksek, öbür tarafa, hakkında; ADJECTIVE: bitmiş, sona ermiş; USER: üzerinde, üzerinden, fazla, içinde, üzerine

GT GD C H L M O
own /əʊn/ = PRONOUN: kendi; ADJECTIVE: öz, kendisinin; VERB: sahip olmak, tanımak, kabullenmek, itiraf etmek, kabul etmek, teslim etmek; USER: kendi, ait, başına, öz, öz

GT GD C H L M O
part /pɑːt/ = NOUN: parça, bölüm, kısım, rol, görev, taraf, pay, kesim, katkı; ADJECTIVE: kısmen, kısmi; VERB: ayrılmak; USER: bölüm, parça, parçası, bir parçası, parçasıdır, parçasıdır

GT GD C H L M O
partner /ˈpɑːt.nər/ = NOUN: ortak, partner, eş, hayat arkadaşı, işbirlikçi, kavalye, dam; VERB: ortak olmak, ortak etmek, ortağı gibi davranmak; USER: ortak, ortağı, partner, eşiniz, iş ortağı

GT GD C H L M O
perhaps /pəˈhæps/ = ADVERB: belki, muhtemelen, bir ihtimal; USER: belki, belki de, muhtemelen, muhtemelen

GT GD C H L M O
permanent /ˈpɜː.mə.nənt/ = ADJECTIVE: kalıcı, sürekli, daimi, sabit, devamlı, değişmez, baki; USER: kalıcı, sürekli, daimi, kalıcı bir, sabit

GT GD C H L M O
person /ˈpɜː.sən/ = NOUN: kişi, şahıs, kimse, birey, adam, zat, karakter, vücut, tip, beden; USER: kişi, kişinin, Gönderdiği, kişiye, kişi başı

GT GD C H L M O
personal /ˈpɜː.sən.əl/ = ADJECTIVE: kişisel, özel, şahsi, kişiye özel, vücut, kişiye yönelik; NOUN: kişisel ilanlar sayfası; USER: kişisel, kişisel bir, özel, bireysel, şahsi

GT GD C H L M O
phase /feɪz/ = NOUN: faz, aşama, evre, safha, bölge, kesim; VERB: aşamalı olarak yapmak, değişik fazlar uygulamak, safhalarla gerçekleşmek; USER: faz, fazlı, aşamasında, aşaması, fazı

GT GD C H L M O
place /pleɪs/ = NOUN: yer, sıra, mekân, ev, basamak, yerleşim yeri, mahal, mevki, hane, makam, statü, iş, sorumluluk; VERB: yerleştirmek, koymak, oturtmak, vermek, yerini belirlemek, yatırım yapmak, yatırmak, ısmarlamak, görevlendirmek, yazdırmak; USER: yer, bir yer, yerde, yeri, place

GT GD C H L M O
planet /ˈplæn.ɪt/ = NOUN: gezegen, planet; USER: gezegen, gezegenin, gezegende, gezegeni, gezegendeki

GT GD C H L M O
plans /plæn/ = NOUN: plan, proje, tasarı, taslak, kroki, niyet; VERB: planlamak, plan yapmak, tasarlamak, planını çizmek; USER: planları, planlar, planlarını, planlarının, plan, plan

GT GD C H L M O
please /pliːz/ = VERB: memnun etmek, hoşnut etmek, hoşuna gitmek, keyif vermek, tenezzül etmek, buyurmak; USER: lütfen, edin, geçiniz, edebilirsiniz, ulaşabilirsiniz, ulaşabilirsiniz

GT GD C H L M O
possible /ˈpɒs.ə.bl̩/ = ADJECTIVE: mümkün, olası, olanaklı, makul, akla uygun; NOUN: rekor; USER: mümkün, mümkündür, olası, muhtemel, mümkün olan, mümkün olan

GT GD C H L M O
practices /ˈpræk.tɪs/ = NOUN: uygulama, pratik, alıştırma, yöntem, çalışma, deneme, egzersiz, tatbikat, idman; VERB: uygulamak, pratik yapmak, çalışmak; USER: uygulamaları, uygulamalar, uygulamaların, uygulamalarını, uygulamalarının

GT GD C H L M O
prepared /prɪˈpeəd/ = ADJECTIVE: hazırlanmış, hazır, hazırlıklı; USER: hazır, hazırlanmış, hazırlanan, hazırlanmıştır, hazırlanır

GT GD C H L M O
problems /ˈprɒb.ləm/ = NOUN: sorun, problem, mesele, muamma, bilinmez; USER: sorunları, sorunlar, sorun, sorunlarına, problemleri, problemleri

GT GD C H L M O
process /ˈprəʊ.ses/ = NOUN: süreç, işlem, yöntem, usul, aşama, dava, çıkıntı, gidiş; VERB: işlemek, yönlendirmek, işleme tabi tutmak, alaya katılmak, dava açmak, özel işlem uygulamak; USER: süreç, işlem, süreci, işlemi, sürecinde

GT GD C H L M O
processes /ˈprəʊ.ses/ = VERB: işlemek, yönlendirmek, işleme tabi tutmak, alaya katılmak, dava açmak, özel işlem uygulamak; NOUN: süreç, işlem, yöntem, usul, aşama, dava, çıkıntı, gidiş; USER: süreçleri, işlemleri, işlemler, süreçler, süreçlerini

GT GD C H L M O
production /prəˈdʌk.ʃən/ = NOUN: üretim, yapım, üretme, imal, yapıt, eser; USER: üretim, üretimi, üretiminde, üretiminin, üretimini

GT GD C H L M O
progress /ˈprəʊ.ɡres/ = NOUN: ilerleme, gelişme, geliştirme, yükselme, devam etme, resmi gezi, devlet gezisi; VERB: ilerlemek, ileri gitmek, devam etmek, gelişmek, kalkınmak; USER: ilerleme, devam, ilerlemeyi, gelişme, ilerlemenin, ilerlemenin

GT GD C H L M O
project /ˈprɒdʒ.ekt/ = NOUN: proje, tasarı, plan; VERB: yansıtmak, tasarlamak, atmak, planlamak, fırlatmak, projesini hazırlamak, iz düşürmek, çıkıntı oluşturmak, çıkık olmak; USER: proje, projesi, projenin, projeye, projesinin

GT GD C H L M O
projects /ˈprɒdʒ.ekt/ = NOUN: proje, tasarı, plan; VERB: yansıtmak, tasarlamak, atmak, planlamak, fırlatmak, projesini hazırlamak, iz düşürmek, çıkıntı oluşturmak, çıkık olmak; USER: projeler, projeleri, proje, projelerin, projelerinin

GT GD C H L M O
ranks /ræŋk/ = NOUN: rütbe, sıra, derece, sınıf, aşama, dizi, saf, tabaka; USER: sırada yer alıyor, yer alıyor, rütbeleri, rütbe, saflarına

GT GD C H L M O
rather /ˈrɑː.ðər/ = ADVERB: oldukça, daha doğrusu, aksine, bayağı, tercihen, daha iyisi, az çok, bilâkis, iyisimi; USER: oldukça, daha doğrusu, yerine, değil, çok

GT GD C H L M O
real /rɪəl/ = ADJECTIVE: gerçek, reel, asıl, taşınmaz, hakiki, aktif, sahici, saf, sabit, etkin; ADVERB: gerçekten, cidden, sahiden; NOUN: real; USER: gerçek, gerçek bir, reel, real, gerçekten, gerçekten

GT GD C H L M O
reality /riˈæl.ɪ.ti/ = NOUN: gerçeklik, gerçek, realite, hakikat, gerçekte var olan şeyler; USER: gerçeklik, gerçek, gerçekte, gerçeği, gerçeğe

GT GD C H L M O
recognise /ˈrek.əɡ.naɪz/ = VERB: tanımak, farkına varmak, kabul etmek, farketmek, onaylamak, takdir etmek, ayırt etmek, söz hakkı tanımak, itiraf etmek; USER: tanımak, kabul, tanır, fark, tanıması

GT GD C H L M O
redundant /rɪˈdʌn.dənt/ = ADJECTIVE: gereksiz, gereğinden fazla, ihtiyaç fazlası, lüzumsuz, işten çıkarılmış, anlama katkısı olmayan, lâf kalabalığı olan; USER: gereksiz, yedek, yedekli, atıl, yedeklemeli

GT GD C H L M O
reluctance /rɪˈlʌk.təns/ = NOUN: isteksizlik, gönülsüzlük, direnç, ağırdan alma; USER: isteksizlik, isteksizliği, relüktans, isteksiz, isteksizlikleri

GT GD C H L M O
risks /rɪsk/ = NOUN: risk, tehlike, riziko; VERB: tehlikeye atmak, göze almak, riske atmak; USER: riskler, riskleri, risk, risklerin, risklere

GT GD C H L M O
role /rəʊl/ = NOUN: rol; VERB: rol yapmak; USER: rol, rolü, bir rol, rolünü, rolünün, rolünün

GT GD C H L M O
routine /ruːˈtiːn/ = ADJECTIVE: rutin, sıradan, alışılagelmiş, klişeleşmiş, her günkü, değişmeyen, basmakalıp, mekanikleşmiş; NOUN: yordam, program, alışkanlık, sıradan işler, adet, her günkü işler, boş lâf, basmakalıp lâflar; USER: rutin, rutin bir, yordamı, yordam

GT GD C H L M O
rush /rʌʃ/ = NOUN: acele, hücum, akın, telaş, koşuşturma, koşma; VERB: koşturmak, acele ettirmek, koşmak, aceleye getirmek, saldırmak, atılmak; USER: acele, aceleye, rush, hücum, koşturmak

GT GD C H L M O
s = USER: s, ler, lar, temizle, larındaki

GT GD C H L M O
safeguards /ˈseɪf.ɡɑːd/ = NOUN: koruma, koruyucu, himaye; USER: güvenlik önlemleri, güvenceler, önlemler, güvence, önlem

GT GD C H L M O
satisfaction /ˌsæt.ɪsˈfæk.ʃən/ = NOUN: memnuniyet, tatmin, hoşnutluk, memnun etme, kefaretin ödenmesi, ödeme, düello yaparak şerefini koruma; USER: memnuniyet, tatmin, memnuniyeti, memnuniyetini, memnuniyetinin

GT GD C H L M O
scope /skəʊp/ = NOUN: kapsam, alan, faaliyet alanı, amaç, olanak, ufuk, niyet; USER: kapsam, kapsamı, kapsamında, kapsamını, kapsamına

GT GD C H L M O
seem /sēm/ = VERB: görünmek, gibi görünmek, benzemek, gibi gelmek, gibi gözükmek; USER: görünmek, görünüyor, gibi, gibi görünüyor, görünebilir

GT GD C H L M O
set /set/ = VERB: ayarlamak, belirlemek, kurmak, koymak, yapmak, düzenlemek; NOUN: set, dizi, takım; ADJECTIVE: belirlenmiş, kurulmuş, belirli; USER: ayarlamak, set, ayarlayın, ayarlanır, ayarlayabilirsiniz, ayarlayabilirsiniz

GT GD C H L M O
setting /ˈset.ɪŋ/ = NOUN: set, sertleşme, düzenleme, dekor, sahne, beste, batış, bir kişilik yemek takımı, dizme, bileme, olay yeri, çerçeve, hikâyenin geçtiği yer, testere diş çaprazını ayarlama; USER: ayarı, ayar, ayarlama, ayarlayarak, ayarını

GT GD C H L M O
sharing /ˈdʒɒb.ʃeər/ = NOUN: iştirak; USER: paylaşımı, paylaşım, paylaşmak, paylaşan, paylaşarak

GT GD C H L M O
shortcomings /ˈʃɔːtˌkʌm.ɪŋ/ = NOUN: noksan, eksiklik, ihmal, kusur; USER: eksiklikleri, eksiklikler, eksikliklerin, eksikliklerini, eksikleri

GT GD C H L M O
sign /saɪn/ = VERB: imzalamak, imza atmak, işaretlemek, belirtmek, işaret etmek; NOUN: işaret, iz, tabela, burç, nişan, alâmet, gösterge; USER: imzalamak, oturum, kayıt, giriş, oturum açın

GT GD C H L M O
simply /ˈsɪm.pli/ = ADVERB: sadece, basitçe, sade bir şekilde, açıkça, tamamen, sırf, yalın biçimde, yanız, özentisiz; USER: sadece, basitçe, basit, yalnızca, sade, sade

GT GD C H L M O
skills /skɪl/ = NOUN: beceri, yetenek, ustalık, hüner, maharet, kabiliyet, marifet, beceriklilik; USER: becerileri, beceri, becerilerini, beceriler, becerilerinin

GT GD C H L M O
so /səʊ/ = CONJUNCTION: bu yüzden, yani, için, diye, -ması için; ADVERB: çok, kadar, böylece, öyle, o kadar, böyle, pek, de, da, demek, şöyle, demek ki, öyleki, aynen; NOUN: sol; USER: bu yüzden, çok, böylece, kadar, yani, yani

GT GD C H L M O
solutions /səˈluː.ʃən/ = NOUN: çözüm, çözelti, solüsyon, eriyik, çare, çözünme, çıkar yol, halletme, ara verme; USER: çözümler, çözümleri, çözüm, çözümlerini, çözümlerin

GT GD C H L M O
something /ˈsʌm.θɪŋ/ = NOUN: bir şey, önemli bir şey; USER: bir şey, şey, bir, şeyler, bir şeyler, bir şeyler

GT GD C H L M O
sorts /sɔːt/ = NOUN: tür, çeşit, tip, punto, sınıf, harf takımı, kalite; VERB: sınıflandırmak, ayırmak, ayıklamak, halletmek, tasnif etmek, çözümlemek; USER: türlü, tür, sıralar, çeşit, türden

GT GD C H L M O
sound /saʊnd/ = NOUN: ses, gürültü, etki, sonda ile muayene, boğaz, solungaç, melodi, anlam, haliç, koy, yüzme kesesi; ADJECTIVE: ses, sağlam, sağlıklı, güvenilir, deliksiz, iyi, derin, emin, yerinde, geçerli, kuvvetli, sert, sapasağlam, bozulmamış, yasal, oturaklı; VERB: çalmak, ses çıkarmak, ses vermek, çalınmak, iskandil etmek, ağzını aramak, etki bırakmak, söylemek, belli etmek, muayene etmek, sonda ile yoklamak, derıne dalmak, sondayla bakmak, araştırmak; ADVERB: mışıl mışıl, deliksiz bir şekilde; USER: ses, sesi, gelebilir, kulağa, bir ses

GT GD C H L M O
staff /stɑːf/ = NOUN: personel, kadro, değnek, kurmay, asa, porte, baston, destek; ADJECTIVE: personel, kurmay; VERB: personel sağlamak, kadrosu olmak; USER: personel, personeli, staff, personelin, çalışanları

GT GD C H L M O
stage /steɪdʒ/ = NOUN: sahne, evre, aşama, kademe, etap, safha, zemin, katman, ortam, derece, tabaka, iskele, menzil, erim, mikroskop lâmı; VERB: sahnelemek, hazırlamak, düzenlemek, sahneye koymak, yönlendirmek; USER: sahne, aşama, aşamasında, aşamada, evre

GT GD C H L M O
standard /ˈstæn.dəd/ = NOUN: standart, norm, ölçüt, kalite, bayrak, ölçü, sancak, seviye; ADJECTIVE: standart, normal, klasik, standart olarak kullanılan; USER: standart, standardı, standart bir, standard, standardına

GT GD C H L M O
state /steɪt/ = NOUN: devlet, durum, eyalet, hal, konum, evre; ADJECTIVE: devlet, eyalet, resmi, devlete ait; VERB: belirtmek, söylemek; USER: devlet, devletin, durumu, durum, eyalet, eyalet

GT GD C H L M O
stems /stem/ = NOUN: kök, sap, gövde, pruva, kadeh sapı, kol saati kurma düğmesi, pipo sapı, kelimenin kökü; VERB: durdurmak, kesmek, engellemek, set çekmek, karşı ilerlemek, çıkmak, sapını koparmak, gelmek; USER: kaynaklanıyor, kaynaklanmaktadır, kaynaklandığını, kaynaklanır, sapları

GT GD C H L M O
step /step/ = NOUN: adım, basamak, step, kademe, terfi; VERB: basmak, adım atmak, gitmek, adımlamak, girmek, yürümek, etmek; USER: adım, adıma, adımı, adımına, basamak

GT GD C H L M O
steps /step/ = NOUN: adımlar, merdiven, ayak sesleri, ayaklı merdiven, portatif merdiven, taş merdiven; USER: adımlar, adımları, adım, adımda, adımlarını

GT GD C H L M O
still /stɪl/ = ADVERB: yine, hâlâ, yine de, henüz, daha, halâ, buna rağmen; VERB: sakinleştirmek; CONJUNCTION: yine de, buna rağmen; ADJECTIVE: hareketsiz, durgun; USER: yine, yine de, hâlâ, hala, halen, halen

GT GD C H L M O
stop /stɒp/ = VERB: durdurmak, durmak, bırakmak, kesmek, son vermek, kapamak, bitmek, alıkoymak, tıkamak, dindirmek, kalmak, stop ettirmek, savmak, noktalamak, kesilmek, dolgu yapmak, devam etmemek; NOUN: durak, durma, engel, stop etme, nokta, duraklama, istasyon, duraksama, mola yeri, mercek perdesi, noktalama işareti, ünsüz ses; USER: durdurmak, dur, durdurun, durdurma, durdurmaya

GT GD C H L M O
structured /ˈstrʌk.tʃəd/ = VERB: planlamak, bütün olarak düşünmek; USER: yapılandırılmış, yapısal, yapılandırılmış bir, yapılı, yapısal bir

GT GD C H L M O
such /sʌtʃ/ = ADJECTIVE: böyle, bu tür, bu gibi, öyle, çok, o kadar; PRONOUN: bu gibi, o gibi; ADVERB: böylesine, çok, öylesine, oldukça; USER: bu tür, böyle, gibi, tür, böyle bir, böyle bir

GT GD C H L M O
suddenly /ˈsʌd.ən.li/ = ADVERB: aniden, birden, birdenbire, ansızın, pat diye; USER: aniden, birden, birdenbire, anda, bir anda

GT GD C H L M O
suit /suːt/ = NOUN: takım, takım elbise, dava, kostüm, kur; VERB: uymak, uydurmak, yakışmak, memnun etmek, hoşuna gitmek, uyum sağlamak, uygun düşmek; USER: takım elbise, takım, uygun, uymak, elbise

GT GD C H L M O
super /ˈsuː.pər/ = ADJECTIVE: süper, üstün, aşırı, mükemmel, birinci sınıf; NOUN: kapıcı, birici sınıf mal, kaliteli şey, bina sorumlusu, denetmen, gözetmen, polis şefi; USER: süper, Super, süper bir, aşırı

GT GD C H L M O
surrounding /səˈraʊnd/ = ADJECTIVE: çevreleyen, kuşatan, etrafını saran; NOUN: kuşatma; USER: çevreleyen, Çevre, çevresindeki, çevredeki, çevresinde

GT GD C H L M O
system /ˈsɪs.təm/ = NOUN: sistem, düzen, şebeke, yapı, yöntem, ağ, usul, vücut, evren, katman; USER: sistem, sistemi, sisteminin, Sisteme, sistemin, sistemin

GT GD C H L M O
systems /ˈsɪs.təm/ = NOUN: sistem, düzen, şebeke, yapı, yöntem, ağ, usul, vücut, evren, katman; USER: sistemleri, sistemler, sistemlerinin, sistemlerin, sistemlerinde

GT GD C H L M O
t /tiː/ = USER: t, mi, Sal, Pe, t Kaydedilen

GT GD C H L M O
take /teɪk/ = VERB: almak, çekmek, götürmek, yapmak, çıkarmak, tutmak, etmek, ele geçirmek, ölçmek, kazanmak, yakalamak; NOUN: tutma; USER: almak, çekmek, almaya, alabilir, alır, alır

GT GD C H L M O
targets /ˈtɑː.ɡɪt/ = NOUN: hedef, nişan, amaç; USER: hedefleri, hedefler, hedeflere, hedef, hedeflerine

GT GD C H L M O
team /tēm/ = NOUN: takım, ekip, tim, kuş sürüsü, koşum hayvanları; VERB: koşmak, takım kurmak, takım halinde yapmak; USER: ekip, takım, takim, ekibi, takımı, takımı

GT GD C H L M O
technology /tekˈnɒl.ə.dʒi/ = NOUN: teknoloji, uygulayımbilim; USER: teknoloji, teknolojisi, teknolojisini, teknolojinin, teknolojisinin

GT GD C H L M O
tested /ˈtaɪmˌtes.tɪd/ = ADJECTIVE: test edilmiş, denenmiş; USER: test edilmiş, test, test edilmiştir, test edilen, testi

GT GD C H L M O
than /ðæn/ = CONJUNCTION: göre, -den, -dan; USER: göre, daha, fazla, çok, den, den

GT GD C H L M O
that /ðæt/ = CONJUNCTION: o, ki, şu, için, diye; PRONOUN: o, ki, şu, diye; ADVERB: böyle, o kadar, bu kadar; ADJECTIVE: öteki; USER: o, bu, olduğunu, olduğu, ki, ki

GT GD C H L M O
the

GT GD C H L M O
their /ðeər/ = PRONOUN: onların; USER: onların, kendi, bunların, da, da

GT GD C H L M O
them /ðem/ = PRONOUN: onları, onlara, onlar; USER: onları, onlara, bunları, onlar, bunların, bunların

GT GD C H L M O
they /ðeɪ/ = PRONOUN: onlar, insanlar; USER: onlar, bu, bunlar, da, de, de

GT GD C H L M O
things /θɪŋ/ = NOUN: işler, eşyalar, giysiler, palto, şapka; USER: işler, şeyler, mutlaka, şey, şeyleri, şeyleri

GT GD C H L M O
this /ðɪs/ = PRONOUN: bu; ADVERB: böyle, bu kadar, bu kadar

GT GD C H L M O
though /ðəʊ/ = CONJUNCTION: rağmen, olsa da, karşın, gerçi, olduğu halde, -sa bile; ADVERB: gerçi, yine de; USER: rağmen, olsa da, olsa, ama, da

GT GD C H L M O
through /θruː/ = ADVERB: sayesinde, doğru, baştan sona, tamamen, doğruca, bir uçtan bir uca; PREPOSITION: sayesinde, içinden, arasından, yüzünden, baştan başa, bir uçtan bir uca; ADJECTIVE: kesintisiz, direkt; USER: sayesinde, ile, aracılığıyla, üzerinden, yoluyla

GT GD C H L M O
time /taɪm/ = NOUN: zaman, süre, vakit, kere, uygun zaman, tempo, çağ, vade, aralık, doğum zamanı; VERB: zamanlamak, ayarlamak, zamanlama yapmak, saat tutmak, tempo tutmak, kurmak, süre tutmak, temposunu belirlemek; USER: zaman, süresi, kez, süre, zamanda

GT GD C H L M O
times /taɪmz/ = NOUN: kez, kere, defa, çağ; USER: kez, kere, defa, zaman, kat, kat

GT GD C H L M O
to /tuː/ = PREPOSITION: karşı, göre, -e, -ye, -ya, -e doğru; USER: karşı, göre, için, etmek, hiç, hiç

GT GD C H L M O
trails /treɪl/ = NOUN: iz, yol, patika, kuyruk; USER: rotaları, yollar, parkurları, rotalar, yolları

GT GD C H L M O
training /ˈtreɪ.nɪŋ/ = NOUN: eğitim, antrenman, çalışma, egzersiz, alıştırma, idman, ders, öğretme, çalıştırma, staj süresi; USER: eğitim, eğitimi, antrenmanı, öğretim, eğitimin

GT GD C H L M O
transform /trænsˈfɔːm/ = NOUN: dönüştürmek, dönüşmek, haline getirmek; VERB: dönüştürmek, haline gelmek; USER: dönüştürmek, dönüşümü, dönüştürme, dönüşüm, dönüştürebilirsiniz

GT GD C H L M O
transition /trænˈzɪʃ.ən/ = NOUN: geçiş, intikal, hal değişikliği; ADJECTIVE: geçiş, değişme; USER: geçiş, geçişi, geçişin, bir geçiş, geçişte

GT GD C H L M O
transitional /trænˈzɪʃ.ən.əl/ = USER: geçiş, ara, geçici, ara geçiş, geçiş dönemi

GT GD C H L M O
tried /traɪd/ = ADJECTIVE: denenmiş, güvenilir, sınanmış, arıtılmış; USER: denenmiş, güvenilir, çalıştı, denedim, çalıştım

GT GD C H L M O
turn /tɜːn/ = VERB: çevirmek, dönmek, döndürmek, dönüştürmek, geçmek, olmak, sapmak, dönüşmek; NOUN: dönüş, dönme, sıra, dönüm; USER: çevirmek, dönüş, açmak, edecek, açın

GT GD C H L M O
two /tuː/ = USER: two-, two, ikili, ikili

GT GD C H L M O
typically /ˈtɪp.ɪ.kəl.i/ = USER: genellikle, tipik, tipik olarak, genelde

GT GD C H L M O
ultimately /ˈʌl.tɪ.mət.li/ = ADVERB: eninde sonunda, en sonunda; USER: en sonunda, eninde sonunda, sonuçta, sonunda, nihayetinde

GT GD C H L M O
unable /ʌnˈeɪ.bl̩/ = ADJECTIVE: aciz, gücü yetmez, elinden gelmez, yapamıyacak durumda; USER: aciz, mümkün, yapamaz, edemiyoruz, durumda

GT GD C H L M O
undertake /ˌʌn.dəˈteɪk/ = VERB: üstlenmek, girişmek, yüklenmek, garanti etmek, söz vermek; USER: üstlenmek, taahhüt, taahhüt ederler, üstlenecek, üstlenebilir

GT GD C H L M O
unknown /ʌnˈnəʊn/ = NOUN: bilinmeyen, bilinmez, yabancı; ADJECTIVE: bilinmeyen, bilinmez, meçhul, yabancı, tanınmamış, gizli; USER: bilinmeyen, bilinmiyor, tanınmıyor, Doğum, unknown

GT GD C H L M O
unsettling /ʌnˈset.əl.ɪŋ/ = VERB: huzurunu kaçırmak, düzenini bozmak, yerinden çıkarmak, sarsmak, heyecanlandırmak, karıştırmak; USER: rahatsız edici, tedirgin edici, huzursuz edici, huzursuz edici bir, huzursuz

GT GD C H L M O
until /ənˈtɪl/ = PREPOSITION: kadar, dek, değin; CONJUNCTION: kadar, -inceye kadar; USER: kadar, sonu, dek, yılına kadar, yılına kadar

GT GD C H L M O
unwilling /ʌnˈwɪl.ɪŋ/ = ADJECTIVE: isteksiz, gönülsüz; USER: isteksiz, istemeyen, istemediği, istemezler, istekli

GT GD C H L M O
upgrade /ʌpˈɡreɪd/ = VERB: yükseltmek, artırmak, terfi ettirmek, iyileştirmek, düzeltmek; NOUN: yokuş; ADJECTIVE: yükselen, artan; ADVERB: yokuş yukarı; USER: yükseltmek, yükseltme, yükseltin, yükseltebilirsiniz, yükselttikten

GT GD C H L M O
us /ʌs/ = PRONOUN: bize, bizi, biz; USER: bize, bizi, bizim, bizimle, Lütfen, Lütfen

GT GD C H L M O
use /juːz/ = VERB: kullanmak, yararlanmak, faydalanmak, davranmak, muamele etmek; NOUN: kullanım, kullanma, yarar, faydalanma, fayda, amaç, menfaat; USER: kullanmak, kullanın, kullanabilirsiniz, kullanımı, kullanınız, kullanınız

GT GD C H L M O
used /juːst/ = ADJECTIVE: kullanılmış, eski; USER: kullanılmış, kullanılan, kullanılır, kullanılabilir, kullanılmaktadır, kullanılmaktadır

GT GD C H L M O
users /ˈjuː.zər/ = NOUN: kullanıcı, kullanan, tüketici, kullanma hakkı; USER: kullanıcılar, kullanıcı, kullanıcıları, kullanıcıların, kullanıcılarının

GT GD C H L M O
using /juːz/ = NOUN: kullanma; USER: kullanma, kullanarak, kullanılarak, ile, kullanan, kullanan

GT GD C H L M O
usual /ˈjuː.ʒu.əl/ = ADJECTIVE: olağan, alışılmış, klasik, herzamanki, her günkü; USER: olağan, zamanki, her zamanki, normalden, zamanki gibi, zamanki gibi

GT GD C H L M O
utilise /ˈyo͞odlˌīz/ = VERB: kullanmak, yararlanmak, istifade etmek, yarar sağlamak, faydalı hale getirmek; USER: kullanmak, yararlanmak, kullanan, kullanmaktadır, kullanır,

GT GD C H L M O
version /ˈvɜː.ʃən/ = NOUN: versiyon, model, uyarlama, çeviri, varyant, örnek, tasvir, hikâye, rahimde bebeği çevirme, yorum; USER: versiyon, sürümü, sürüm, sürümünü, versiyonu

GT GD C H L M O
very /ˈver.i/ = ADJECTIVE: çok, tam, bile, gerçek, aynı, salt, sırf, mutlâk, özel; ADVERB: çok, pek, en, tam; USER: çok, oldukça, very, derece, pek, pek

GT GD C H L M O
wants /wɒnt/ = NOUN: ihtiyaçlar, istenen şeyler; USER: istiyor, isteyen, istediği, ister, istediğini, istediğini

GT GD C H L M O
warehousing /ˈweə.haʊs/ = VERB: depolamak, ambarda saklamak; USER: depolama, ambarı, depo, depoculuk, antrepo

GT GD C H L M O
way /weɪ/ = NOUN: yol, yön, yöntem, tarz, taraf, usul, davranış, mesafe, gidişat, durum, yapılış şekli, gelenek, davranış tarzı, bakım, civar, iş alanı; USER: yol, şekilde, yolu, bir şekilde, bir yol, bir yol

GT GD C H L M O
we /wiː/ = PRONOUN: biz; USER: biz, Sizlere, We, bizim, Bu, Bu

GT GD C H L M O
well /wel/ = ADJECTIVE: iyi, güzel, sağlıklı, uygun, iyi durumda; ADVERB: iyi, çok, iyice, oldukça, güzelce, hoş; NOUN: kuyu; USER: iyi, de, sıra, yanı, iyi bir, iyi bir

GT GD C H L M O
were /wɜːr/ = USER: edildi, vardı, idi, olduğunu, olan, olan

GT GD C H L M O
what /wɒt/ = ADJECTIVE: ne, hangi; PRONOUN: ne, hangi, neyi, neleri; USER: ne, Neler, ne bekleyebileceğinizi, hangi, nedir, nedir

GT GD C H L M O
which /wɪtʃ/ = ADJECTIVE: hangi; PRONOUN: hangi, hangisi, ki, hangisini; USER: hangi, olan, olduğu, ki, bu, bu

GT GD C H L M O
while /waɪl/ = NOUN: süre, zaman, vakit; ADVERB: iken; CONJUNCTION: iken, sırasında, rağmen, karşın, oysa, halbuki, olduğu halde, -irken; USER: süre, sırasında, iken, ise, ederken, ederken

GT GD C H L M O
why /waɪ/ = ADVERB: neden, niçin, niye; NOUN: sebep; USER: neden, yüzden, nedeni, nedenle, niçin, niçin

GT GD C H L M O
will /wɪl/ = NOUN: irade, niyet, istek, vasiyet, vasiyetname, arzu, azim; VERB: istemek, amaçlamak, arzulamak, niyet etmek, vasiyet etmek; USER: irade, olacak, olacaktır, olur, edecek, edecek

GT GD C H L M O
with /wɪð/ = PREPOSITION: ile, birlikte, beraber, -li; USER: ile, sahip, olan, birlikte, ile birlikte, ile birlikte

GT GD C H L M O
within /wɪˈðɪn/ = ADVERB: içinde, içinden, içeriden, içeride, içeri, içeriye, için için; PREPOSITION: içinde, kapsamında, dahilinde, zarfında; NOUN: iç, iç kısım; USER: içinde, içerisinde, mesafede olan, içindeki, olan

GT GD C H L M O
won /wʌn/ = NOUN: won; USER: won, kazandı, kazanan, kazanılan, kazanmış, kazanmış

GT GD C H L M O
working /ˈwɜː.kɪŋ/ = NOUN: çalışma, iş, işleme, işletme, çaba, üretme, halletme, mayalanma, kazı; ADJECTIVE: çalışma, çalışan, iş, işleyen, yeterli, temel; USER: çalışma, çalışan, çalışıyor, iş, çalışmaya

GT GD C H L M O
worried /ˈwʌr.id/ = ADJECTIVE: endişeli, kaygılı, üzgün, üzüntülü, düşünceli, merakta kalmış; USER: endişeli, endişe, endişeliydi, merak, endişeleriniz

GT GD C H L M O
worry /ˈwʌr.i/ = NOUN: endişe, kaygı, merak, dert, üzüntü, acı, karın ağrısı, silkeleme, ısırıp silkeleme; VERB: endişelenmek, kaygılanmak, endişelendirmek, üzülmek, üzmek, tedirgin olmak, endişe etmek, merak etmek, rahatsız etmek, merakta kalmak, rahatsız olmak, ısırıp silkelemek, sinirlenmek, hırpalamak, taciz etmek, zorlamak; USER: endişe, endişelenmenize, Merak, endişelenmeyin, endişelenmenize gerek

GT GD C H L M O
worse /wɜːs/ = ADJECTIVE: kötü, daha kötü, beter, daha fena; ADVERB: daha kötü, daha berbat; NOUN: daha kötüsü, daha da kötüsü, beteri; USER: kötü, daha kötü, kötüsü, kötü bir, daha kötüsü

GT GD C H L M O
would /wʊd/ = VERB: -cekti, -caktı, -erdi, -ermi, -ermiydi; USER: -cekti, olur, mi, istiyorsunuz, olurdu, olurdu

GT GD C H L M O
wrong /rɒŋ/ = ADJECTIVE: yanlış, hatalı, ters, haksız, bozuk, uygunsuz; ADVERB: yanlış, ters, ters olarak; NOUN: hata, haksızlık, suç, yanlış yol; VERB: haksızlık etmek, günahına girmek, eziyet etmek; USER: yanlış, yanlış bir, sorun, ters, hatalı

GT GD C H L M O
years /jɪər/ = NOUN: yıl, sene, yaş; USER: yıl, yaşında, yıllarda, yaş, yıldır, yıldır

GT GD C H L M O
yet /jet/ = ADVERB: henüz, daha, yine de, hâlâ, şimdiye kadar, hatta, şimdiye dek, sonunda; CONJUNCTION: ama, ancak, yine de, buna rağmen, oysa; USER: henüz, yapılmamış, Olduklarım, ama, gönderilmemiş, gönderilmemiş

GT GD C H L M O
you /juː/ = PRONOUN: size, sen, seni, sizi, sana, siz; USER: sen, size, Eğer, sizin, sizi, sizi

GT GD C H L M O
your /jɔːr/ = PRONOUN: sizin, senin; USER: sizin, senin, Kaydınızı, Kullanıcı, da, da

GT GD C H L M O
yourself /jɔːˈself/ = PRONOUN: kendiniz, kendin; USER: kendiniz, kendinizi, yourself, kendinize, kendini, kendini

359 words