Turkish Vocabulary
Click on letter: GT-Google Translate; GD-Google Define; H-Collins; L-Longman; M-Macmillan; O-Oxford; © or C-Cambridge
GT
GD
C
H
L
M
O
a
GT
GD
C
H
L
M
O
about
/əˈbaʊt/ = PREPOSITION: hakkında, ilgili, konusunda, dair, etrafında, üstünde, orada burada;
ADVERB: yaklaşık, takriben, etrafına, hemen hemen, aşağı yukarı, aksi yöne;
USER: hakkında, ilgili, yaklaşık, ile ilgili, konusunda, konusunda
GT
GD
C
H
L
M
O
accounting
/əˈkaʊn.tɪŋ/ = NOUN: muhasebe, saymanlık;
USER: muhasebe, muhasebesi, hesap, Accounting, İş Muhasebe
GT
GD
C
H
L
M
O
achieve
/əˈtʃiːv/ = VERB: ulaşmak, elde etmek, başarmak, gerçekleştirmek, erişmek, kazanmak, meydana getirmek;
USER: ulaşmak, elde, elde etmek, sağlamak, başarmak
GT
GD
C
H
L
M
O
acknowledge
/əkˈnɒl.ɪdʒ/ = VERB: onaylamak, kabul etmek, tanımak, itiraf etmek, teşekkür etmek, alındığını bildirmek;
USER: kabul etmek, onaylamak, kabul, kabul ediyorsunuz, tanımak
GT
GD
C
H
L
M
O
act
/ækt/ = NOUN: hareket, eylem, fiil, rol, davranış, yasa, amel, kanun;
VERB: davranmak, hareket etmek, oynamak, rol yapmak;
USER: hareket, harekete, hareket ederler, görev, davranmaya
GT
GD
C
H
L
M
O
adapt
/əˈdæpt/ = VERB: uyarlamak, uymak, uydurmak, adapte etmek, alıntı yapmak, aktarmak;
USER: uyarlamak, uyum, adapte, uyarlayabilirsiniz, uyum sağlamak
GT
GD
C
H
L
M
O
address
/əˈdres/ = NOUN: adres, konuşma, söylev, hitabe, konuşma tarzı, hüner, tavır, dilekçe, beceri;
VERB: adres yazmak, göndermek, hitap etmek, konuşma yapmak, söylev vermek, nutuk çekmek;
USER: adres, adresi, adresini, adresinizi, adresine
GT
GD
C
H
L
M
O
advantage
/ədˈvɑːn.tɪdʒ/ = NOUN: avantaj, üstünlük, fayda, çıkar, menfaat;
USER: avantaj, avantajı, olanaklar, yararlanmak
GT
GD
C
H
L
M
O
affairs
/əˈfeər/ = NOUN: işler;
USER: işler, işleri, ilişkiler, işlerine, işlerini
GT
GD
C
H
L
M
O
aggregate
/ˈæɡ.rɪ.ɡət/ = NOUN: toplam, küme, kütle, tutar;
ADJECTIVE: toplam, bütün, toplanmış, biriktirilmiş;
VERB: toplamak, birleştirmek, etmek, ulaşmak;
USER: toplam, agrega, toplu, toplama, toplamak
GT
GD
C
H
L
M
O
all
/ɔːl/ = ADJECTIVE: tüm, bütün, her, hep;
NOUN: hepsi, herkes;
ADVERB: hepsi, tamamen, hep;
PRONOUN: hepsi, herkes, her şey;
USER: tüm, bütün, her, All, tamamını, tamamını
GT
GD
C
H
L
M
O
allay
/əˈleɪ/ = VERB: yatıştırmak, bastırmak, gidermek, hafifletmek, sakinleştirmek;
USER: yatıştırmak, yatıştırmaya, dağıtmaya, gidermek, bastırmak
GT
GD
C
H
L
M
O
allays
/əˈleɪ/ = VERB: yatıştırmak, gidermek, bastırmak, hafifletmek, sakinleştirmek
GT
GD
C
H
L
M
O
alleviate
/əˈliː.vi.eɪt/ = VERB: hafifletmek, azaltmak, yatıştırmak, dindirmek, bastırmak, teskin etmek;
USER: hafifletmek, hafifletmeye, azaltmak, azaltmaya, zahmetinden
GT
GD
C
H
L
M
O
allocated
/ˈæl.ə.keɪt/ = VERB: ayırmak, paylaştırmak, bölüştürmek;
USER: tahsis, ayrılan, ayrılmış, tahsis edilen, ayrılır
GT
GD
C
H
L
M
O
alright
/ɔːlˈraɪt/ = ADJECTIVE: iyi;
USER: tamam, iyi, iyi misin, misin, alright
GT
GD
C
H
L
M
O
also
/ˈɔːl.səʊ/ = ADVERB: da, de, ayrıca, hem de, hem, keza, dahi, üstelik;
USER: da, ayrıca, de, aynı zamanda, zamanda, zamanda
GT
GD
C
H
L
M
O
an
GT
GD
C
H
L
M
O
and
/ænd/ = CONJUNCTION: ve, ile, de;
USER: ve, ile, ile
GT
GD
C
H
L
M
O
anticipate
/ænˈtɪs.ɪ.peɪt/ = VERB: beklemek, tahmin etmek, önceden görmek, ummak, önce davranmak, sezmek, geleceği görmek, söylenmeden yapmak, önceden yapmak;
USER: tahmin etmek, beklemek, tahmin, önceden tahmin, bekliyorlar
GT
GD
C
H
L
M
O
anticipated
/ænˈtɪs.ɪ.peɪt/ = VERB: beklemek, tahmin etmek, önceden görmek, ummak, önce davranmak, sezmek, geleceği görmek, söylenmeden yapmak, önceden yapmak;
USER: beklenen, tahmin, beklenmektedir, beklenenden, öngörülmektedir
GT
GD
C
H
L
M
O
anticipating
/ænˈtɪs.ɪ.peɪt/ = VERB: beklemek, tahmin etmek, önceden görmek, ummak, önce davranmak, sezmek, geleceği görmek, söylenmeden yapmak, önceden yapmak;
USER: tahmin, bekliyorlar, öngörerek, önceden tahmin
GT
GD
C
H
L
M
O
any
/ˈen.i/ = ADJECTIVE: herhangi, her, hiçbir, hiç, daha, biraz;
ADVERB: hiç, daha, biraz;
PRONOUN: herhangi biri, biri, her ne;
USER: herhangi, herhangi bir, hiçbir, bir, her, her
GT
GD
C
H
L
M
O
anything
/ˈen.i.θɪŋ/ = PRONOUN: bir şey, hiçbir şey, her şey, herhangi bir şey, ne olsa;
USER: bir şey, şey, hiçbir şey, herhangi bir şey, şeyi, şeyi
GT
GD
C
H
L
M
O
approach
/əˈprəʊtʃ/ = NOUN: yaklaşım, yaklaşma, girişim, yol, yanaşma, teşebbüs;
VERB: yaklaşmak, yanaşmak, varmak, ulaşmak, ele almak, koyulmak;
USER: yaklaşım, yaklaşımı, bir yaklaşım, yaklaşımın, yaklaşımla
GT
GD
C
H
L
M
O
are
/ɑːr/ = NOUN: ar;
USER: olan, vardır, bulunmaktadır, olup, olarak, olarak
GT
GD
C
H
L
M
O
areas
/ˈeə.ri.ə/ = NOUN: alan, bölge, yüzölçümü, bodrum girişi, harekât bölgesi;
USER: alanlar, alanları, alanlarda, alanlarında, yerlerde
GT
GD
C
H
L
M
O
as
/əz/ = ADVERB: olarak, gibi, kadar, iken;
PRONOUN: gibi;
CONJUNCTION: olduğu gibi, ki, iken, rağmen, karşın, madem, mademki, -diği gibi, -irken;
USER: olarak, gibi, kadar, yanı, şekilde, şekilde
GT
GD
C
H
L
M
O
aspects
/ˈæs.pekt/ = NOUN: görünüm, görünüş, yön, görüş, cephe, hal, çehre, tavır, bakım;
USER: yönleri, yönlerini, yönleriyle, açıdan, yönü
GT
GD
C
H
L
M
O
at
/ət/ = PREPOSITION: -de, -da, -ye, -ya, -e, -a;
NOUN: savaşçı, asker, eyt;
USER: de, az, at, okuyun, azından, azından
GT
GD
C
H
L
M
O
averse
/əˈvɜːs/ = ADJECTIVE: isteksiz, gönülsüz, hoşnutsuz, karşı olan, aksi görüşte olan;
USER: gönülsüz, isteksiz, hoşlanmıyorsunuz, kaçınan, korunan
GT
GD
C
H
L
M
O
awful
/ˈɔː.fəl/ = ADJECTIVE: korkunç, berbat, çok kötü, müthiş, oldukça büyük;
USER: korkunç, kötü, awful, korkunç bir, berbat
GT
GD
C
H
L
M
O
back
/bæk/ = NOUN: geri, arka, sırt;
ADJECTIVE: geri, arka, arkadaki;
ADVERB: geri, arkaya, geriye, geride, önce, geçmişe;
USER: geri, arka, tekrar, sırt, back
GT
GD
C
H
L
M
O
balloon
/bəˈluːn/ = NOUN: balon, küre;
ADJECTIVE: balon gibi, kabarık;
VERB: balonla uçmak, şişirmek, abartmak, havadan atmak, zam yapmak, şişmek, balon gibi olmak;
USER: balon, balonu, balloon, balonun
GT
GD
C
H
L
M
O
based
/-beɪst/ = ADJECTIVE: merkezli, kurulmuş, bulunan, yerleşik, dayanmış, tesis edilmiş;
USER: merkezli, göre, dayalı, esas, temel
GT
GD
C
H
L
M
O
be
/biː/ = VERB: olmak, var olmak, bulunmak, tutmak, durmak, mal olmak, anlamına gelmek;
USER: olmak, olabilir, olması, olarak, olduğu, olduğu
GT
GD
C
H
L
M
O
because
/bɪˈkəz/ = CONJUNCTION: çünkü, dolayı, yüzünden, -diği için;
USER: çünkü, nedeniyle, için, nedeni, nedeni
GT
GD
C
H
L
M
O
become
/bɪˈkʌm/ = VERB: olmak, haline gelmek, yaraşmak, kesilmek, yakışmak, uymak, güzel durmak, -laşmak, -leşmek;
USER: olmak, haline, hale, oldu, olur, olur
GT
GD
C
H
L
M
O
been
/biːn/ = USER: olmuştur, oldu, mu, olan, olarak, olarak
GT
GD
C
H
L
M
O
before
/bɪˈfɔːr/ = ADVERB: önce, önceki, karşı, önde;
PREPOSITION: önce, önünde, önüne, evvel, huzurunda, karşısında, önde;
CONJUNCTION: önce;
USER: önce, öncesi, daha önce, önceki
GT
GD
C
H
L
M
O
better
/ˈbet.ər/ = ADJECTIVE: daha iyi, daha güzel;
ADVERB: daha iyi, daha iyi şekilde, iyisimi;
VERB: iyileştirmek, daha iyi yapmak, geliştirmek, düzeltmek, geçmek;
NOUN: daha iyisi, üstün kimse;
USER: daha iyi, iyi, daha, daha iyi bir, iyi bir
GT
GD
C
H
L
M
O
between
/bɪˈtwiːn/ = PREPOSITION: arasında, aralarında;
ADVERB: arasına, arada, ortasında, araya, ortaya, ortada;
USER: arasında, arasındaki, arası, ile, tarihleri arasında, tarihleri arasında
GT
GD
C
H
L
M
O
big
/bɪɡ/ = ADJECTIVE: büyük, önemli, kocaman, çok, iri, iri yarı, yüce, iri kıyım, kapı gibi, at gibi;
ADVERB: büyük, çok, fazla, övünerek, yüce gönüllükle;
USER: büyük, büyük bir, big, önemli, kocaman
GT
GD
C
H
L
M
O
biggest
/bɪɡ/ = USER: büyük, en büyük, en büyük
GT
GD
C
H
L
M
O
breaking
/brāk/ = NOUN: kırma, kırılma, bozma, zorla girme, meskene tecavüz;
USER: kırma, kırılma, kırarak, ihlal, kesme
GT
GD
C
H
L
M
O
bring
/brɪŋ/ = VERB: getirmek, kazandırmak, vermek, neden olmak, ikna etmek, razı etmek;
USER: getirmek, getirebilir, getirecek, getir, getirir
GT
GD
C
H
L
M
O
budget
/ˈbʌdʒ.ɪt/ = NOUN: bütçe, stok, mali program, yığın;
VERB: bütçe yapmak, ayarlamak;
USER: bütçe, bütçesi, bütçenize, bütçeye, ekonomi
GT
GD
C
H
L
M
O
building
/ˈbɪl.dɪŋ/ = NOUN: bina, inşa, yapı, inşaat, kurma, inşa etme, apartman;
USER: bina, yapı, binanın, binada, inşaat
GT
GD
C
H
L
M
O
built
/ˌbɪltˈɪn/ = ADJECTIVE: yapılı, inşa etmiş tarihi;
USER: yapılı, inşa, yerleşik, inşa edilmiş, dahili
GT
GD
C
H
L
M
O
business
/ˈbɪz.nɪs/ = NOUN: iş, faaliyet, ticaret, işyeri, firma, ticarethane, mesele, alım satım, görev, konu;
USER: iş, işletmeniz, Business, işletme, ticari
GT
GD
C
H
L
M
O
but
/bʌt/ = CONJUNCTION: ama, ancak, fakat, ki, oysa, hariç, başka, halbuki;
ADVERB: sadece, yalnızca, yani, hiç olmazsa;
NOUN: itiraz, karşı çıkma;
USER: ama, ancak, fakat, değil, aynı, aynı
GT
GD
C
H
L
M
O
by
/baɪ/ = PREPOSITION: tarafından, göre, ile, yoluyla, kadar, vasıtasıyla, yanında, kenarında, başında, yanından, yakınında, yakınından, yolundan;
ADVERB: yakın, geçecek biçimde, geçişli biçimde, bir kenara;
USER: tarafından, göre, ile, by, edenler tarafından
GT
GD
C
H
L
M
O
call
/kɔːl/ = NOUN: çağrı, davet, çağırma, seslenme, ziyaret, ses, ihtiyaç, ziyaret etme, telefonda konuşma, ötüş;
VERB: aramak, çağırmak, seslenmek, demek, adlandırmak, çağrıda bulunmak, söylemek, davet etmek, telefon etmek, bağırmak, uyandırmak, ziyaret etmek, lakap takmak, telefonda konuşmak, dava açmak, farzetmek;
USER: çağrı, aramak, now, call now, şöyle çağırır
GT
GD
C
H
L
M
O
can
/kæn/ = NOUN: kutu, teneke kutu, konserve kutusu, hela, hapishane, kaba et, teneke kutudaki içecek;
VERB: yapabilmek, edebilmek, olabilmek, kovmak, konservesini yapmak;
USER: kutu, olabilir, yapabilirsiniz, can, olabildiğince, olabildiğince
GT
GD
C
H
L
M
O
cannot
/ˈkæn.ɒt/ = VERB: yapamamak, edememek, gücü yetmemek;
USER: Yapamam, olamaz, yapamazsınız, yapamaz, değil mi, değil mi
GT
GD
C
H
L
M
O
casual
/ˈkæʒ.ju.əl/ = ADJECTIVE: gündelik, geçici, sıradan, gelişigüzel, kaçamak, üstünkörü, tesadüfen olan, rastlantı eseri;
NOUN: gündelikçi, geçici işçi, gündelik ayakkabı, gündelik giysi, yoksul kimse, doğada düzenli olarak görülmeyen;
USER: gündelik, rahat, rahat bir, geçici, casual
GT
GD
C
H
L
M
O
catastrophic
/kəˈtæs.trə.fi/ = ADJECTIVE: felâket gibi, felâket getiren;
USER: felaket, katastrofik, yıkıcı, feci, felakete
GT
GD
C
H
L
M
O
cause
/kɔːz/ = NOUN: neden, sebep, sorun, dava, gaye, haklı neden, problem, amaç, dava konusu, iş;
VERB: neden olmak, sebep olmak, doğurmak, yol açmak, meydan vermek;
USER: neden, yol, sebep, neden olur, çünkü, çünkü
GT
GD
C
H
L
M
O
certified
/ˈsɜː.tɪ.faɪd/ = ADJECTIVE: onaylı, tasdikli, taahhütlü, diploma, garanti edilmiş, belgeye bağlı, deliliği belgelenmiş;
USER: onaylı, sertifikalı, fatura, certified, sertifikalı bir
GT
GD
C
H
L
M
O
change
/tʃeɪndʒ/ = VERB: değiştirmek, değişmek, bozdurmak, bozmak, dönüşmek;
NOUN: değişiklik, değişim, üstü, bozuk para, yenilik, para üstü, borsa;
USER: değiştirmek, değiştirebilirsiniz, değiştirin, değiştirme, değiştirebilir
GT
GD
C
H
L
M
O
changes
/tʃeɪndʒ/ = VERB: değiştirmek, değişmek, bozdurmak, bozmak, dönüşmek;
NOUN: değişiklik, değişim, üstü, bozuk para, yenilik, para üstü, borsa;
USER: değişiklikler, değişiklikleri, değişiklik, değişikliği, değişikliklerin
GT
GD
C
H
L
M
O
changing
/ˈtʃeɪn.dʒɪŋ/ = ADJECTIVE: değişen;
NOUN: değiştirme, değişim, değişme, bozma;
USER: değişen, değiştirerek, değiştirme, değişiyor, değiştirmek
GT
GD
C
H
L
M
O
closely
/ˈkləʊs.li/ = ADVERB: yakından, dikkatle, benzer, sıkı sıkı, hemen hemen aynı;
USER: yakından, yakın, yakın bir, sıkı, dikkatle
GT
GD
C
H
L
M
O
communications
/kəˌmjuː.nɪˈkeɪ.ʃən/ = NOUN: iletişim, haberleşme, bağlantı, irtibat, ulaşım, tebliğ, mesaj, kominikasyon, temas, haber, nakletme, yayma;
USER: iletişim, haberleşme, iletişimi, iletişimleri, iletişimin
GT
GD
C
H
L
M
O
completed
/kəmˈpliːt/ = ADJECTIVE: tarihinde tamamlandı;
USER: tamamlandı, tamamlanmış, tamamladı, tamamlanan, tamamlanmıştır
GT
GD
C
H
L
M
O
completely
/kəmˈpliːt.li/ = ADVERB: tamamen, tam olarak, bütünüyle, tamamiyle, iyice, bütün olarak, düpedüz, bütün bütün;
USER: tamamen, tam, tümüyle, tam olarak, tamamıyla
GT
GD
C
H
L
M
O
confidence
/ˈkɒn.fɪ.dəns/ = NOUN: güven, kendine güven, itimat, inanç, sır, sırdaşlık, inanma;
USER: güven, güveni, güvenini, güvenle, güvenin
GT
GD
C
H
L
M
O
confront
/kənˈfrʌnt/ = VERB: karşı koymak, yüzleştirmek, karşılaştırmak, yüz yüze getirmek;
USER: karşı koymak, yüzleşmek, karşı karşıya, karşı, yüzleşmeye
GT
GD
C
H
L
M
O
confronted
/kənˈfrʌnt/ = VERB: karşı koymak, yüzleştirmek, karşılaştırmak, yüz yüze getirmek;
USER: karşı karşıya, karşıya, karşılaştığı, karşılaşılan, karşılaştıklarında
GT
GD
C
H
L
M
O
contact
/ˈkɒn.tækt/ = NOUN: temas, bağlantı, ilişki, dokunma, tanıdık, portör, taşıyıcı;
VERB: irtibat kurmak, temasa geçmek, görüşmek, ilişki kurmak, temas etmek, dokunmak;
USER: temas, irtibata, başvurun, iletişime, iletişim
GT
GD
C
H
L
M
O
contingency
/kənˈtinjənsē/ = NOUN: olasılık, ihtimal, beklenmedik olay, tesadüf;
USER: olasılık, acil, acil durum, durum, kontenjan
GT
GD
C
H
L
M
O
control
/kənˈtrəʊl/ = NOUN: kontrol, denetim, hakimiyet, idare, güç, otorite, sorumluluk;
VERB: denetlemek, kontrol etmek, hakim olmak, idare etmek, işletmek;
USER: kontrol, kontrolü, denetlemek, kontrol etmek, kumanda
GT
GD
C
H
L
M
O
conversely
/ˈkɒn.vɜːs/ = ADVERB: tersine, aksine, diğer taraftan;
USER: tersine, tersi, aksine, Bunun tersine, tam tersi
GT
GD
C
H
L
M
O
crux
/ˈkrʌks/ = NOUN: püf noktası, mesele, temel özellik, düğüm noktası, çözümü zor mesele;
USER: püf noktası, mesele, dönüm noktası, dönüm, temel özellik
GT
GD
C
H
L
M
O
current
/ˈkʌr.ənt/ = NOUN: akım, akıntı, cereyan, eğilim;
ADJECTIVE: geçerli, cari, şimdiki, bugünkü, geçer, tedavüldeki;
USER: akım, geçerli, cari, mevcut, güncel
GT
GD
C
H
L
M
O
curse
/kɜːs/ = NOUN: lanet, küfür, beddua, küfretme, belâ, afaroz;
VERB: lanet okumak, lanetlemek, küfretmek, sövmek, beddua etmek, lanet etmek;
USER: lanet, küfür, beddua, lanet oku, lanetlemek
GT
GD
C
H
L
M
O
customised
/ˈkʌs.tə.maɪz/ = VERB: müşteri isteğine göre değiştirmek;
USER: özel, özelleştirilmiş, özelleştirilebilir, özelleştirilmiştir, kişiselleştirilmiş
GT
GD
C
H
L
M
O
daily
/ˈdeɪ.li/ = ADJECTIVE: günlük, gündelik;
ADVERB: her gün, her geçen gün, günden güne;
NOUN: günlük gazete, günlük yardım;
USER: günlük, her gün, gün, günde, günlük olarak
GT
GD
C
H
L
M
O
deadlines
/ˈded.laɪn/ = NOUN: son teslim tarihi, zaman sınırı, sınır;
USER: tarihleri, tarihler, süreler, son başvuru tarihleri, son tarihler
GT
GD
C
H
L
M
O
deal
/dɪəl/ = NOUN: anlaşma, pazarlık, muamele, alışveriş, davranış, miktar;
VERB: uğraşmak, ilgilenmek, dağıtmak, ele almak, değinmek, iş yapmak;
USER: anlaşma, uğraşmak, başa, başa çıkmak, ele
GT
GD
C
H
L
M
O
deliver
/dɪˈlɪv.ər/ = VERB: vermek, iletmek, dağıtmak, teslim etmek, kurtarmak, doğurtmak, serbest bırakmak, söylemek, atmak, devretmek;
USER: teslim etmek, vermek, teslim, sunmak, sağlamak
GT
GD
C
H
L
M
O
delivered
/dɪˈlɪv.ər/ = VERB: vermek, iletmek, dağıtmak, teslim etmek, kurtarmak, doğurtmak, serbest bırakmak, söylemek, atmak, devretmek;
USER: teslim, verilen, gönderiyoruz, teslim edilen
GT
GD
C
H
L
M
O
despite
/dɪˈspaɪt/ = PREPOSITION: rağmen, karşın;
NOUN: nefret, kin, karşı koyma;
USER: rağmen, karşın, olmasına rağmen, olmasına rağmen
GT
GD
C
H
L
M
O
devil
/ˈdev.əl/ = NOUN: şeytan, iblis, canlı ve dinamik kimse, şeytan gibi tip, acı ve baharatlı yemek, stajyer avukat;
VERB: canını sıkmak, rahatsız etmek, baharatlı ve acılı pişirmek, makinede parçalamak, avukat stajeri olarak çalışmak, yazar çırağı olarak çalışmak;
USER: şeytan, devil, şeytanın, şeytana, şeytanı
GT
GD
C
H
L
M
O
difficult
/ˈdɪf.ɪ.kəlt/ = ADJECTIVE: zor, güç, çetin, geçimsiz, inatçı, huysuz, titiz, çatal, belâlı, müşkülpesent, zor beğenen;
USER: zor, zordur, zor bir, güç, zorlu, zorlu
GT
GD
C
H
L
M
O
director
/daɪˈrek.tər/ = NOUN: yönetmen, müdür, yönetici, direktör, idareci, yönetim kurulu üyesi, orkestra şefi, koro şefi;
USER: yönetmen, müdürü, direktörü, yönetmeni, yöneticisi
GT
GD
C
H
L
M
O
disastrous
/dɪˈzɑː.strəs/ = ADJECTIVE: feci, korkunç, felâket getiren, tâlihsiz;
USER: feci, başarısızdı, felaket, yıkıcı, korkunç
GT
GD
C
H
L
M
O
dissent
/dɪˈsent/ = NOUN: muhalefet, düşünce ayrılığı, karşıt düşüncede olma, Anglikan kilisesine karşı olma;
VERB: muhalif olmak, farklı düşünmek, karşı olmak, Anglikan kilisesinden ayrılmak;
USER: muhalefet, muhalefeti, muhalif, muhalefetin, muhalefete
GT
GD
C
H
L
M
O
do
/də/ = VERB: yapmak, etmek, dolandırmak, uymak, temizlemek, ilgilenmek;
NOUN: do, hile, dalavere, dolandırıcılık, do-abbreviation, do, do;
USER: yapmak, do, mutlaka, yapılması, mutlaka yapılması, mutlaka yapılması
GT
GD
C
H
L
M
O
documented
= ADJECTIVE: belgeli;
USER: belgeli, belgelenmiştir, belgelenmiş, belgelenen, dokümante
GT
GD
C
H
L
M
O
doesn
/ˈdʌz.ənt/ = USER: doesn, Ne farkeder, farkeder, yaramıyor, bu hiç
GT
GD
C
H
L
M
O
don
/dɒn/ = VERB: giymek, giydirmek;
NOUN: bey, öğretim görevlisi, İspanyol efendisi, uzman;
USER: don, değil, öyle, yapma, yapma
GT
GD
C
H
L
M
O
driver
/ˈdraɪ.vər/ = NOUN: sürücü, şoför, makinist, arabacı, sert yönetici, golfte ağaç sopa, hayvan güden kimse;
USER: sürücü, sürücüsü, sürücüsünü, driver, sürücünün
GT
GD
C
H
L
M
O
during
/ˈdjʊə.rɪŋ/ = PREPOSITION: sırasında, boyunca, esnasında, süresince, iken;
USER: sırasında, boyunca, esnasında, sırasındaki, içinde, içinde
GT
GD
C
H
L
M
O
each
/iːtʃ/ = ADJECTIVE: her, her bir;
PRONOUN: her biri, tanesi;
USER: her, her bir, her biri, her biri
GT
GD
C
H
L
M
O
email
/ˈiː.meɪl/ = USER: e-posta, email, posta, posta
GT
GD
C
H
L
M
O
embrace
/ɪmˈbreɪs/ = VERB: kucaklamak, benimsemek, kapsamak, kucaklaşmak, sarmak, bağrına basmak, yakalamak, ele geçirmek, beslemek, sarmaş dolaş olmak;
NOUN: kucaklama, kucaklaşma, sarılma;
USER: kucaklamak, kucaklama, benimsemesi, kucaklamaya, kucaklayan
GT
GD
C
H
L
M
O
encompass
/ɪnˈkʌm.pəs/ = VERB: kuşatmak, kapsamak, etrafını çevirmek, neden olmak, sarmak, kumpas kurmak;
USER: kuşatmak, kapsamak, kapsayacak, kapsar, kapsamaktadır
GT
GD
C
H
L
M
O
encompassing
/ɪnˈkʌm.pəs/ = VERB: kuşatmak, kapsamak, etrafını çevirmek, neden olmak, sarmak, kumpas kurmak;
USER: kapsayan, içine alan, kapsayacak, kuşatan
GT
GD
C
H
L
M
O
ensure
/ɪnˈʃɔːr/ = VERB: sağlamak, garantiye almak, sağlama almak, sigorta etmek;
USER: sağlamak, emin, olun, olmak, emin olmak
GT
GD
C
H
L
M
O
ensuring
/ɪnˈʃɔːr/ = VERB: sağlamak, garantiye almak, sağlama almak, sigorta etmek;
USER: sağlanması, sağlamak, sağlayarak, sağlayan, temin
GT
GD
C
H
L
M
O
erp
GT
GD
C
H
L
M
O
even
/ˈiː.vən/ = ADVERB: bile, hatta, dahi, üstelik, tam;
ADJECTIVE: çift, çift, düz, eşit, dengeli, tam, düzenli, başabaş, sakin, fit olmuş, düzleşmek, düz olmak, düzleştirmek, eşit olarak bölüştürmek, düzlemek;
USER: hatta, bile, da, daha, dahi
GT
GD
C
H
L
M
O
every
/ˈev.ri/ = ADJECTIVE: her, her türlü, her bir, bütün;
USER: her, tüm, her türlü, her bir, her bir
GT
GD
C
H
L
M
O
everyone
/ˈev.ri.wʌn/ = PRONOUN: herkes, her biri;
USER: herkes, herkesin, herkese, herkesi, everyone, everyone
GT
GD
C
H
L
M
O
everything
/ˈev.ri.θɪŋ/ = PRONOUN: her şey, en önemli şey;
USER: her şey, her şeyi, şeyi, her, herşeyi, herşeyi
GT
GD
C
H
L
M
O
expand
/ɪkˈspænd/ = VERB: genişletmek, büyütmek, genişlemek, büyümek, açmak, yayılmak, açılmak, şişirmek, gelişmek, şişmek, dönüşmek;
USER: genişletmek, genişletin, genişletme, genişletebilir, genişletmeye
GT
GD
C
H
L
M
O
expect
/ɪkˈspekt/ = VERB: beklemek, ummak, ümit etmek, sanmak;
USER: beklemek, bekliyoruz, bekleyebilirsiniz, beklediğiniz, bekleyebileceğinizi
GT
GD
C
H
L
M
O
expectation
/ˌek.spekˈteɪ.ʃən/ = NOUN: beklenti, ümit, umut, bekleme, beklenilme, umma, olasılık, mirasa konma beklentisi;
USER: beklenti, beklentisi, beklentilerini, beklentileri, beklenen
GT
GD
C
H
L
M
O
expected
/ɪkˈspekt/ = VERB: beklemek, ummak, ümit etmek, sanmak;
USER: beklenen, bekleniyor, beklenmektedir, beklendiği, beklentiler, beklentiler
GT
GD
C
H
L
M
O
experience
/ikˈspi(ə)rēəns/ = NOUN: deneyim, tecrübe, olay, yaşam, pratik, hayat;
VERB: yaşamak, denemek, tecrübe etmek, başından geçmek, maruz kalmak, görmek;
USER: deneyim, deneyimi, bir deneyim, tecrübesi, tecrübe, tecrübe
GT
GD
C
H
L
M
O
experienced
/ikˈspi(ə)rēəns/ = ADJECTIVE: deneyimli, tecrübeli, usta, görgülü, görmüş geçirmiş, kaşarlanmış;
USER: deneyimli, tecrübeli, deneyimli bir, tecrübeli bir
GT
GD
C
H
L
M
O
expose
/ɪkˈspəʊz/ = VERB: göstermek, ortaya çıkarmak, sergilemek, açığa çıkarmak, bırakmak, maruz bırakmak, teşhir etmek, ışıklandırmak;
NOUN: ortaya çıkarma, kirli çamaşırları açıklama, gerçekleri açıklama, gerçekleri açıklayan kitap;
USER: ortaya çıkarmak, maruz, açığa, göstermek, maruz kalmaktadır
GT
GD
C
H
L
M
O
factors
/ˈfæk.tər/ = NOUN: faktör, etken, etmen, katsayı, çarpan, öğe, değişken, tambölen, eleman, kalıtımsal özellik taşıyan gen, aracı kuruluş, finansör, kâhya;
USER: faktörler, faktörleri, faktörlerin, faktör, faktörlere
GT
GD
C
H
L
M
O
fantastic
/fænˈtæs.tɪk/ = ADJECTIVE: fantastik, harika, olağanüstü, inanılmaz, şahane, hayali, gülünç, acayip, saçma, garip, çok büyük, kaçık;
USER: fantastik, harika, fantastic, harika bir, muhteşem
GT
GD
C
H
L
M
O
fear
/fɪər/ = NOUN: korku, korkma, endişe, kaygı, dehşet, çekinme, sıkıntı, dert, risk;
VERB: korkmak, endişe etmek, kuşkulanmak, kuruntu etmek, çekinmek, Allah'tan korkmak;
USER: korku, korkusu, korkusuyla, korkuyu, korkunun
GT
GD
C
H
L
M
O
fearful
/ˈfɪə.fəl/ = ADJECTIVE: korkunç, korkak, ürkek, müthiş, endişeli, dehşetli, kaygılı, hürmetli, saygılı;
USER: korkunç, korku, korkulu, korku dolu, korkan
GT
GD
C
H
L
M
O
fears
/fɪər/ = NOUN: endişe, kaygı, kuşku, şüphe, kuruntu;
USER: endişe, korkuları, korkular, korkularını, korku
GT
GD
C
H
L
M
O
feel
/fiːl/ = VERB: hissetmek, duymak, anlamak, dokunmak, yoklamak, ellemek, sezmek;
NOUN: his, duygu, hissetme, dokunma hissi, temas, sezgi;
USER: hissetmek, hissediyorum, hissedeceksiniz, hissedebilirsiniz, hissetmeye, hissetmeye
GT
GD
C
H
L
M
O
finally
/ˈfaɪ.nə.li/ = ADVERB: nihayet, sonunda, son olarak, en sonunda, sözün kısası;
USER: son olarak, sonunda, nihayet, Son, Sonuç olarak, Sonuç olarak
GT
GD
C
H
L
M
O
finance
/ˈfaɪ.næns/ = VERB: finanse etmek, para sağlamak;
NOUN: maliye, mali durum, para durumu;
USER: finanse etmek, finanse, finansmanı, finansman, finans
GT
GD
C
H
L
M
O
financial
/faɪˈnæn.ʃəl/ = ADJECTIVE: finansal, mali, parasal;
USER: mali, finansal, finans, maddi, finansman
GT
GD
C
H
L
M
O
first
/ˈfɜːst/ = ADJECTIVE: ilk, birinci, baş, başta gelen, önde gelen;
ADVERB: önce, ilk olarak, öncelikle, ilk kez, başta, ilkönce;
NOUN: birincilik, başlangıç, birinci gelen şey;
USER: ilk, birinci, siz, önce, öncelikle, öncelikle
GT
GD
C
H
L
M
O
five
/faɪv/ = USER: beş
GT
GD
C
H
L
M
O
follows
/ˈfɒl.əʊ/ = VERB: izlemek, uymak, takip etmek, sürdürmek, sonra gelmek, dinlemek, sonucu olmak, dolayı olmak;
USER: aşağıdaki, şu, takip, aşağıda, izler
GT
GD
C
H
L
M
O
for
/fɔːr/ = PREPOSITION: için, amacıyla, dolayı, uygun, göre, karşı, yönünde, doğru, yarayan, sebebiyle;
CONJUNCTION: dolayı, nedeniyle, çünkü, zira;
USER: için, boyunca, for, üzere, üzere
GT
GD
C
H
L
M
O
forward
/ˈfɔː.wəd/ = ADJECTIVE: ileri, ileriye doğru, vadeli, ön, ileriye yönelik, ilerideki;
ADVERB: ileri, ileriye, öne, ileriye yönelik;
NOUN: forvet;
VERB: ilerletmek;
USER: ileri, ileriye, öne, ortaya, vadeli
GT
GD
C
H
L
M
O
free
/friː/ = ADJECTIVE: ücretsiz, serbest, özgür, bedava, boş, bağımsız, hür, muaf;
ADVERB: ücretsiz, serbestçe;
VERB: kurtarmak, serbest bırakmak;
USER: ücretsiz, serbest, özgür, bedava, Free, Free
GT
GD
C
H
L
M
O
frightened
/ˈfraɪ.tənd/ = ADJECTIVE: korkmuş, ürkmüş, dehşete düşmüş;
USER: korkmuş, korku, korkuttu, korkmuş bir, korkan
GT
GD
C
H
L
M
O
from
/frɒm/ = PREPOSITION: itibaren, -dan, -den, beri, dolayı, yüzünden, -den beri;
USER: itibaren, adlı, adlı işletmeye, gelen, dan, dan
GT
GD
C
H
L
M
O
fully
/ˈfʊl.i/ = ADVERB: tam, tamamen, tam olarak, bütünüyle, iyice, etraflıca, enine boyuna, dört dörtlük, tamı tamına, uzun uzadıya;
USER: tam, tamamen, tam olarak, tümüyle, bütünüyle
GT
GD
C
H
L
M
O
functionality
/ˌfʌŋk.ʃənˈæl.ə.ti/ = USER: işlevselliği, işlevsellik, işlevi, işlevselliğini, işlevleri
GT
GD
C
H
L
M
O
functions
/ˈfʌŋk.ʃən/ = NOUN: fonksiyon, işlev, görev, toplantı, iş, amaç, yükümlülük, hizmet;
VERB: çalışmak, işlemek, işlevini yerine getirmek;
USER: fonksiyonları, fonksiyonlar, işlevleri, işlevlerine, işlevler
GT
GD
C
H
L
M
O
gap
/ɡæp/ = NOUN: boşluk, fark, aralık, uçurum, açıklık, ara, ayrılık, geçit;
USER: boşluk, boşluğu, açığı, farkı, fark
GT
GD
C
H
L
M
O
get
/ɡet/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek;
USER: almak, olsun, elde, alabilirsiniz, ulaşın
GT
GD
C
H
L
M
O
go
/ɡəʊ/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak;
NOUN: gitme, gidiş, gayret, deneme;
USER: gitmek, gidin, gidip, go, devam, devam
GT
GD
C
H
L
M
O
going
/ˈɡəʊ.ɪŋ/ = NOUN: gidiş, gitme, yol durumu, gidişat, tempo;
ADJECTIVE: giden, işleyen, başarılı, satılan;
USER: gidiş, giden, gidiyor, olacak, devam, devam
GT
GD
C
H
L
M
O
growth
/ɡrəʊθ/ = NOUN: üretici, yetiştirici, yetişen bitki;
USER: büyüme, büyümesi, büyümenin, büyümesini, büyümeyi
GT
GD
C
H
L
M
O
guarantees
/ˌɡær.ənˈtiː/ = NOUN: garanti, güvence, kefil, teminât, kefalet;
USER: garanti, teminat, teminatlar, garantiler, garantisi
GT
GD
C
H
L
M
O
hand
/hænd/ = NOUN: el, yardım, taraf, parmak, ibre, alkış, akrep, usta, kurt;
ADJECTIVE: el;
VERB: vermek, yardım etmek;
USER: el, yandan, taraftan, elle, elden
GT
GD
C
H
L
M
O
has
/hæz/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak;
USER: vardır, sahip, sahiptir, var, olan, olan
GT
GD
C
H
L
M
O
hasn
/ˈhæz.ənt/ = USER: değişmedi, hasn
GT
GD
C
H
L
M
O
hate
/heɪt/ = NOUN: nefret, kin, iğrenme;
VERB: nefret etmek, kin beslemek, iğrenmek, sevmemek, istememek;
USER: nefret, nefret ediyorum, nefret ederim, hate, nefret ediyor
GT
GD
C
H
L
M
O
have
/hæv/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak;
NOUN: hile, varlıklı kimse, üçkâğıt, kumpas;
USER: var, sahip, zorunda, vardır, olması, olması
GT
GD
C
H
L
M
O
help
/help/ = NOUN: yardım, yardımcı, imdat, çözüm, çare, hizmetçi, muavin;
VERB: yardımcı olmak, yardım etmek, kurtarmak, yararı olmak, imdadına yetişmek, elinde olmak, başa çıkmak;
USER: yardım, yardımcı, yardıma, yardımcı olmak
GT
GD
C
H
L
M
O
helped
/help/ = USER: yardım, yardımcı, yardımcı oldu, yardım etti, sağladı
GT
GD
C
H
L
M
O
helps
/help/ = USER: yardımcı olur, yardımcı, olur, yardımcı olan, yardım, yardım
GT
GD
C
H
L
M
O
hesitant
/ˈhez.ɪ.tənt/ = ADJECTIVE: kararsız, duraksayan, kuşkulu, tereddüdlü, mızmız;
USER: kararsız, tereddüt, tereddütlü, çekingen
GT
GD
C
H
L
M
O
holding
/ˈhəʊl.dɪŋ/ = NOUN: tutma, stok, karar, hisse, alacak, mal, toprak kiralama, arsa;
USER: tutma, tutarak, tutan, Holding, sahip
GT
GD
C
H
L
M
O
how
/haʊ/ = ADVERB: nasıl, ne, ne kadar, nereden, ne durumda;
NOUN: yöntem, yapma yöntemi;
USER: nasıl, ne, ne kadar, kadar, nasıl Yapılır, nasıl Yapılır
GT
GD
C
H
L
M
O
human
/ˈhjuː.mən/ = NOUN: insan, insanlık, insanoğlu;
ADJECTIVE: insan, insani, beşeri;
USER: insan, insani, insanın, beşeri
GT
GD
C
H
L
M
O
hundreds
/ˈhʌn.drəd/ = NOUN: yüzlük;
USER: yüzlerce, yüz
GT
GD
C
H
L
M
O
i
/aɪ/ = PRONOUN: ben, I, one, I;
USER: ben, i, ı, bir
GT
GD
C
H
L
M
O
if
/ɪf/ = CONJUNCTION: eğer, ise, ama, keşke, fakat, -se, -sa;
NOUN: şart, şüphe, belirsizlik;
USER: eğer, ise, varsa, olmadığını, durumunda, durumunda
GT
GD
C
H
L
M
O
implement
/ˈɪm.plɪ.ment/ = VERB: uygulamak, tamamlamak, sağlamak, yerine getirmek, yapmak;
NOUN: alet, yerine getirme, yapma, araç, donanım;
USER: uygulamak, uygulamaya, uygulanması, uygulama, hayata
GT
GD
C
H
L
M
O
implementation
/ˈɪm.plɪ.ment/ = NOUN: uygulama, yerine getirme;
USER: uygulama, uygulanması, uygulaması, uygulanmasını, uygulanmasına
GT
GD
C
H
L
M
O
implemented
/ˈɪm.plɪ.ment/ = VERB: uygulamak, tamamlamak, sağlamak, yerine getirmek, yapmak;
USER: uygulanan, uygulamaya, hayata, uygulanmaktadır, uygulanması
GT
GD
C
H
L
M
O
implementing
/ˈɪm.plɪ.ment/ = VERB: uygulamak, tamamlamak, sağlamak, yerine getirmek, yapmak;
USER: uygulanması, uygulama, uygulamaya, uygulanmasında, uygulamak
GT
GD
C
H
L
M
O
improve
/ɪmˈpruːv/ = VERB: geliştirmek, artırmak, iyileştirmek, düzeltmek, ilerletmek, gelişmek, ilerlemek, ıslah etmek, iyileşmek, yükselmek, düzelmek;
USER: geliştirmek, artırmak, iyileştirmek, geliştirmemize, geliştirmeye, geliştirmeye
GT
GD
C
H
L
M
O
in
/ɪn/ = ADVERB: içinde;
PREPOSITION: içinde, olarak, -de, -da, halinde, içine, içeri;
ADJECTIVE: yerinde, iç, içeride, evde;
USER: içinde, olarak, bölgesindeki, yılında, in, in
GT
GD
C
H
L
M
O
indeed
/ɪnˈdiːd/ = ADVERB: gerçekten, aslında, doğrusu, cidden;
USER: gerçekten, aslında, gerçekten de, hatta, Nitekim
GT
GD
C
H
L
M
O
inevitable
/inˈevitəbəl/ = ADJECTIVE: kaçınılmaz, beklenen, çaresiz, malum, umulan;
USER: kaçınılmaz, kaçınılmazdır, kaçınılmaz bir, kaçınılmazdı, vazgeçilmez
GT
GD
C
H
L
M
O
initial
/ɪˈnɪʃ.əl/ = ADJECTIVE: ilk, baştaki, baş;
NOUN: baş harf, ilk harf, önses;
USER: ilk, başlangıç, başlangıçtaki, başlangıçta, baştaki
GT
GD
C
H
L
M
O
instructors
/ɪnˈstrʌk.tər/ = NOUN: eğitmen, öğretim üyesi, öğretmen, okutman, doçent;
USER: öğretim, eğitmenler, eğitmenleri, eğitmen, öğretim elemanları
GT
GD
C
H
L
M
O
into
/ˈɪn.tuː/ = PREPOSITION: içine, haline, içeriye, -e, -ye;
USER: içine, haline, halinde, olarak, doğru, doğru
GT
GD
C
H
L
M
O
investigate
/inˈvestiˌgāt/ = VERB: araştırmak, incelemek, soruşturmak;
USER: araştırmak, araştırılması, incelemek, araştırmaktır, incelenmesi
GT
GD
C
H
L
M
O
is
/ɪz/ = USER: olduğunu, olduğu, olan, bir, olup, olup
GT
GD
C
H
L
M
O
issues
/ˈɪʃ.uː/ = NOUN: sorun, konu, mesele, sayı, çıkış, çıkarma, basım, yayınlama, sonuç;
VERB: ihraç, yayınlanmak, ihraç etmek;
USER: sorunları, konular, sorunlar, konularda, konuları
GT
GD
C
H
L
M
O
it
/ɪt/ = PRONOUN: o, onu, ona, ebe, cazibe, çekicilik, şahsiyet, ilişki, önemli kimse;
NOUN: cinsel ilişki;
USER: o, onu, bu, bunu, it, it
GT
GD
C
H
L
M
O
job
/dʒɒb/ = NOUN: iş, görev, meslek, suç, kârlı iş, tip, estetik ameliyat;
ADJECTIVE: iş;
VERB: iş yapmak, ufak tefek işler yapmak, komişyonculuk yapmak, kiraya vermek;
USER: iş, işi, işini, bir iş, anki iş
GT
GD
C
H
L
M
O
know
/nəʊ/ = VERB: bilmek, tanımak, tatmak, farketmek, başından geçmek, ayırt etmek, ilişkisi olmak;
USER: bilmek, biliyorum, biliyor, bekleyebileceğinizi bilmek, biliyoruz, biliyoruz
GT
GD
C
H
L
M
O
knowing
/ˈnəʊ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: bilen, haberdar, kurnaz, bilgili, akıllı, açıkgöz, anlayan, haberi olan, becerikli;
NOUN: bilme, alim, bilinme;
USER: bilen, bilerek, bilmek, bilmeden, bilmenin
GT
GD
C
H
L
M
O
knowledge
/ˈnɒl.ɪdʒ/ = NOUN: bilgi, bilim, irfan, tecrübe, malumat, haber, anlama;
USER: bilgi, bilgisi, bilgiye, bilgileri, bilginin
GT
GD
C
H
L
M
O
left
/left/ = NOUN: sol, sol taraf;
ADJECTIVE: sol, soldaki, artık;
ADVERB: sola, sol tarafa;
USER: sol, yaptı, terk, yapmamışlar, bıraktı
GT
GD
C
H
L
M
O
like
/laɪk/ = ADJECTIVE: gibi, benzer, aynı;
ADVERB: gibi, benzer;
PREPOSITION: gibi, benzer, falan, aynı;
NOUN: benzer;
VERB: beğenmek;
CONJUNCTION: sanki;
USER: gibi, benzeri, benzerim, gibi bir, böyle, böyle
GT
GD
C
H
L
M
O
loath
/ləʊθ/ = USER: isteksiz, loath, gönülsüz, İsteksizce giden, isteksizimdir
GT
GD
C
H
L
M
O
logistics
/ləˈdʒɪs.tɪks/ = NOUN: lojistik;
USER: lojistik, Logistics, lojistik Firmaları, lojistiği
GT
GD
C
H
L
M
O
look
/lʊk/ = VERB: bakmak, görünmek, göstermek, ummak, ümit etmek;
NOUN: bakış, bakma, görünüş, nazar, yüz ifadesi;
USER: bakmak, bakın, bak, aramak, görünüm, görünüm
GT
GD
C
H
L
M
O
lost
/lɒst/ = ADJECTIVE: kayıp, kaybolmuş, kaybedilmiş, şaşırmış, dalgın, kendini kaybetmiş, mahvolmuş, düşünceye dalmış;
USER: kayıp, kaybetti, kaybolur, kaybetmiş, kaybettim, kaybettim
GT
GD
C
H
L
M
O
makes
/meɪk/ = VERB: yapmak, sağlamak, etmek, yaptırmak, elde etmek, varmak, ilişki kurmak;
NOUN: kazanç, verim, yapı, biçim, yapılış şekli;
USER: yapar, yapan, kılan, sağlar, hale getirir
GT
GD
C
H
L
M
O
manage
/ˈmæn.ɪdʒ/ = VERB: işletmek, idare etmek, halletmek, becermek, yolunu bulmak, geçinmek, terbiye etmek, çevirmek, kıvırmak, çekip çevirmek, icabına bakmak;
USER: yönetmek, yöneticisiyseniz
GT
GD
C
H
L
M
O
managed
/ˈmæn.ɪdʒ/ = VERB: işletmek, idare etmek, halletmek, becermek, yolunu bulmak, geçinmek, terbiye etmek, çevirmek, kıvırmak, çekip çevirmek, icabına bakmak;
USER: yönetilen, başardı, yönetilmektedir, yönetilir, idare
GT
GD
C
H
L
M
O
manufacturing
/ˌmanyəˈfakCHər/ = VERB: üretmek, imal etmek, uydurmak;
USER: üretim, imalat, üretimi, imalatı, üretiminde
GT
GD
C
H
L
M
O
many
/ˈmen.i/ = ADJECTIVE: çok, bir hayli, bir yığın;
ADVERB: çok;
NOUN: birçoğu;
USER: çok, birçok, pek çok, pek, çok sayıda, çok sayıda
GT
GD
C
H
L
M
O
marketing
/ˈmɑː.kɪ.tɪŋ/ = NOUN: pazarlama, alışveriş yapma;
USER: pazarlama, marketing
GT
GD
C
H
L
M
O
may
/meɪ/ = VERB: olası olmak, mümkün olmak, -ebilmek, -abilmek;
USER: olabilir, may, may
GT
GD
C
H
L
M
O
message
/ˈmes.ɪdʒ/ = NOUN: mesaj, haber;
USER: mesaj, mesaj gönder, mesajı, iletisi, ileti
GT
GD
C
H
L
M
O
methodology
= NOUN: metan;
USER: metodoloji, metodolojisi, yöntem, yöntemi, metodolojinin
GT
GD
C
H
L
M
O
methods
/ˈmeθ.əd/ = NOUN: yöntem, metod, usul, tarz, düzen;
USER: yöntemleri, yöntemler, yöntem, yöntemlerden, yöntemlerini
GT
GD
C
H
L
M
O
might
/maɪt/ = NOUN: güç, kuvvet, zor;
VERB: mümkün olmak, olası olmak, -ebilmek, -abilmek;
USER: olabilir, might, belki, belki
GT
GD
C
H
L
M
O
minimise
/ˈminəˌmīz/ = VERB: azaltmak, küçültmek, küçümsemek;
USER: azaltmak, en aza indirmek, aza indirmek, minimize, en aza
GT
GD
C
H
L
M
O
mitigate
/ˈmɪt.ɪ.ɡeɪt/ = VERB: azaltmak, hafifletmek, yatıştırmak;
USER: azaltmak, hafifletmek, azaltmaya, azaltılması, azaltılmasına
GT
GD
C
H
L
M
O
move
/muːv/ = NOUN: hareket, hamle, taşınma, oynama, nakil;
VERB: hareket etmek, taşınmak, ilerlemek, oynatmak, kımıldatmak, kımıldamak, kıpırdatmak;
USER: hareket, taşımak, taşıyın, hareket ettirin, geçmek
GT
GD
C
H
L
M
O
my
/maɪ/ = PRONOUN: benim;
USER: benim, my, Bana, zaman, Anasayfam, Anasayfam
GT
GD
C
H
L
M
O
natural
/ˈnætʃ.ər.əl/ = ADJECTIVE: doğal, tabii, natürel, doğuştan;
USER: doğal, doğal bir, doğa, tabii, tabii
GT
GD
C
H
L
M
O
naturally
/ˈnætʃ.ər.əl.i/ = ADVERB: doğal olarak, elbette, doğuştan;
USER: doğal olarak, doğal, doğal bir, elbette, elbette
GT
GD
C
H
L
M
O
necessary
/ˈnes.ə.ser.i/ = ADJECTIVE: gerekli, gereken, zorunlu, lazım;
NOUN: gereken şey, lazım olan şey;
USER: gerekli, gereklidir, gereken, gerekirse, gerekir, gerekir
GT
GD
C
H
L
M
O
needed
/ˈniː.dɪd/ = ADJECTIVE: lazım;
USER: gerekli, gereken, ihtiyaç, gereklidir, tabi, tabi
GT
GD
C
H
L
M
O
needing
/niːd/ = VERB: gerekmek, muhtaç olmak, ihtiyacı olmak;
USER: gerek, ihtiyacı, ihtiyaç, ihtiyaç duyan, gerektiren
GT
GD
C
H
L
M
O
needs
/nēd/ = NOUN: ihtiyaçlar;
ADVERB: ister istemez;
USER: ihtiyaçları, ihtiyaçlarını, ihtiyacı, ihtiyaç, ihtiyaçlarınıza, ihtiyaçlarınıza
GT
GD
C
H
L
M
O
never
/ˈnev.ər/ = ADVERB: asla, hiç, hiçbir zaman, hiçbir şekilde, katiyen, hiçbir suretle, taş çatlasa, balık kavağa çıkınca;
USER: asla, hiç, hiçbir zaman, hiçbir, hiçbir
GT
GD
C
H
L
M
O
new
/njuː/ = ADJECTIVE: yeni, taze, modern, acemi, keşfedilmemiş;
USER: yeni, yeni bir, okunmamış, new, new
GT
GD
C
H
L
M
O
next
/nekst/ = NOUN: sonraki, bir sonraki, bir dahaki;
ADJECTIVE: sonraki, ertesi, bir dahaki, bitişik;
PREPOSITION: yanında, yanına, en yakın, yanısıra, hemen hemen, neredeyse;
ADVERB: daha sonra, ardından, bir sonra;
USER: sonraki, yanındaki, yanında, gelecek, önümüzdeki
GT
GD
C
H
L
M
O
no
/nəʊ/ = ADJECTIVE: hiçbir, hiç, yasak, artık değil, gereksiz, no-, no, nope, nay, not, no, nay, nope, not, not a, no, hayır, numara, ret, aleyhte oy, red;
USER: yok, hiçbir, hayır, hiç, herhangi, herhangi
GT
GD
C
H
L
M
O
not
/nɒt/ = USER: not-, not, not a, no, not, no, nay, nope;
USER: değil, değildir, yok, olmayan, değildi, değildi
GT
GD
C
H
L
M
O
of
/əv/ = PREPOSITION: yüzünden, -nin, -den, -li;
USER: bir, arasında, bölgesinin, of, km, km
GT
GD
C
H
L
M
O
off
/ɒf/ = ADJECTIVE: kapalı, devre dışı, uzak;
ADVERB: kapalı, uzakta, uzak, tamamen, izinli, kesik;
PREPOSITION: dışında, izinli;
NOUN: başlangıç;
USER: kapalı, off, dışı, devre dışı, kapatma, kapatma
GT
GD
C
H
L
M
O
old
/əʊld/ = ADJECTIVE: eski, yaşlı, ihtiyar, eskimiş, önceki, bayat, tecrübeli, eskiden kalma, köhne, harika, pişkin, kart;
NOUN: eski zamanlar;
USER: eski, Alt, Old, yaşlı, eski bir, eski bir
GT
GD
C
H
L
M
O
on
/ɒn/ = PREPOSITION: üzerinde, ile, üstünde, yönünde, esnasında;
ADVERB: üstünde, durmadan, sürekli olarak;
ADJECTIVE: yanık, devrede, sahnede, hazır;
USER: üzerinde, ilgili, üzerine, hakkında, ile ilgili, ile ilgili
GT
GD
C
H
L
M
O
one
/wʌn/ = USER: one-, one, I, biri, tek, birisi, kimse, bir tane;
PRONOUN: biri, birisi, kimse, olan, kişi;
ADJECTIVE: tek, aynı;
USER: bir, biri, tek, birini, tek bir, tek bir
GT
GD
C
H
L
M
O
onto
/ˈɒn.tu/ = PREPOSITION: üzerine, üstüne, -e;
USER: üzerine, üstüne, üzerinde
GT
GD
C
H
L
M
O
open
/ˈəʊ.pən/ = ADJECTIVE: açık, serbest, dürüst, geniş, içten, karara bağlanmamış, ferah, kısık olmayan;
VERB: açmak, açılmak, açtırmak, başlatmak, başlamak;
USER: açık, açmak, açın, açmaya, açtığınızda
GT
GD
C
H
L
M
O
operating
= ADJECTIVE: kullanma, işletme, çalıştırma, ameliyat;
USER: işletme, işletim, faaliyet, faaliyet gösteren, çalışma
GT
GD
C
H
L
M
O
operations
/ˌɒp.ərˈeɪ.ʃən/ = NOUN: işlem, operasyon, işletme, çalıştırma, ameliyat, işleyiş, kullanma, iş, harekât, tatbikat, etkinlik, cerrahi müdahale, hüküm, yürürlük;
USER: işlemleri, işlemler, operasyonları, operasyonlar, operasyon
GT
GD
C
H
L
M
O
or
/ɔːr/ = CONJUNCTION: veya, ya da, yoksa, yahut;
NOUN: altın sarısı;
USER: veya, ya da, ya, ve, yada, yada
GT
GD
C
H
L
M
O
other
/ˈʌð.ər/ = PRONOUN: diğer, öteki, başkası;
ADJECTIVE: başka, öteki, öbür, geçen, sonraki;
ADVERB: başka türlü, başka biçimde, bundan başka;
USER: diğer, başka, başka bir, öteki, öteki
GT
GD
C
H
L
M
O
others
/ˈʌð.ər/ = NOUN: eller;
USER: diğerleri, diğer, başkalarının, başkalarına, başkaları
GT
GD
C
H
L
M
O
our
/aʊər/ = PRONOUN: bizim;
USER: bizim, eden, our, Yazın, Yazın
GT
GD
C
H
L
M
O
out
/aʊt/ = ADVERB: dışarı, dışarıda, dışarıya, çıkmış, bitmiş, kalmamış, açıkta, yüksek sesle;
NOUN: çıkış;
VERB: çıkarmak;
ADJECTIVE: dışarıdaki, dış;
USER: dışarı, üzerinden, out, Çıkış, dışında, dışında
GT
GD
C
H
L
M
O
outgrown
/ˌaʊtˈɡrəʊ/ = VERB: büyümek, geçmek, bırakmak, sığmamak, küçük gelmek;
USER: geçmek, sığmayacak, sığmaz, sığmamak, küçük gelmeye
GT
GD
C
H
L
M
O
over
/ˈəʊ.vər/ = ADVERB: fazla, aşırı, üzerine, aşkın, üstünde, tekrar, her yerinden, daha, çok fazla, her yerine, gereğinden fazla, tepesinde, kalan, iyice, öteye, ötede, altını üstüne, yine, geçkin, öte, başkasına, tersine, adamakıllı;
PREPOSITION: fazla, aşırı, üzerinde, üzerinden, boyunca, üstünde, üstüne, çok, üstün, karşıya, aracılığı ile, baştan sona, yüksek, öbür tarafa, hakkında;
ADJECTIVE: bitmiş, sona ermiş;
USER: üzerinde, üzerinden, fazla, içinde, üzerine
GT
GD
C
H
L
M
O
own
/əʊn/ = PRONOUN: kendi;
ADJECTIVE: öz, kendisinin;
VERB: sahip olmak, tanımak, kabullenmek, itiraf etmek, kabul etmek, teslim etmek;
USER: kendi, ait, başına, öz, öz
GT
GD
C
H
L
M
O
part
/pɑːt/ = NOUN: parça, bölüm, kısım, rol, görev, taraf, pay, kesim, katkı;
ADJECTIVE: kısmen, kısmi;
VERB: ayrılmak;
USER: bölüm, parça, parçası, bir parçası, parçasıdır, parçasıdır
GT
GD
C
H
L
M
O
partner
/ˈpɑːt.nər/ = NOUN: ortak, partner, eş, hayat arkadaşı, işbirlikçi, kavalye, dam;
VERB: ortak olmak, ortak etmek, ortağı gibi davranmak;
USER: ortak, ortağı, partner, eşiniz, iş ortağı
GT
GD
C
H
L
M
O
perhaps
/pəˈhæps/ = ADVERB: belki, muhtemelen, bir ihtimal;
USER: belki, belki de, muhtemelen, muhtemelen
GT
GD
C
H
L
M
O
permanent
/ˈpɜː.mə.nənt/ = ADJECTIVE: kalıcı, sürekli, daimi, sabit, devamlı, değişmez, baki;
USER: kalıcı, sürekli, daimi, kalıcı bir, sabit
GT
GD
C
H
L
M
O
person
/ˈpɜː.sən/ = NOUN: kişi, şahıs, kimse, birey, adam, zat, karakter, vücut, tip, beden;
USER: kişi, kişinin, Gönderdiği, kişiye, kişi başı
GT
GD
C
H
L
M
O
personal
/ˈpɜː.sən.əl/ = ADJECTIVE: kişisel, özel, şahsi, kişiye özel, vücut, kişiye yönelik;
NOUN: kişisel ilanlar sayfası;
USER: kişisel, kişisel bir, özel, bireysel, şahsi
GT
GD
C
H
L
M
O
phase
/feɪz/ = NOUN: faz, aşama, evre, safha, bölge, kesim;
VERB: aşamalı olarak yapmak, değişik fazlar uygulamak, safhalarla gerçekleşmek;
USER: faz, fazlı, aşamasında, aşaması, fazı
GT
GD
C
H
L
M
O
place
/pleɪs/ = NOUN: yer, sıra, mekân, ev, basamak, yerleşim yeri, mahal, mevki, hane, makam, statü, iş, sorumluluk;
VERB: yerleştirmek, koymak, oturtmak, vermek, yerini belirlemek, yatırım yapmak, yatırmak, ısmarlamak, görevlendirmek, yazdırmak;
USER: yer, bir yer, yerde, yeri, place
GT
GD
C
H
L
M
O
planet
/ˈplæn.ɪt/ = NOUN: gezegen, planet;
USER: gezegen, gezegenin, gezegende, gezegeni, gezegendeki
GT
GD
C
H
L
M
O
plans
/plæn/ = NOUN: plan, proje, tasarı, taslak, kroki, niyet;
VERB: planlamak, plan yapmak, tasarlamak, planını çizmek;
USER: planları, planlar, planlarını, planlarının, plan, plan
GT
GD
C
H
L
M
O
please
/pliːz/ = VERB: memnun etmek, hoşnut etmek, hoşuna gitmek, keyif vermek, tenezzül etmek, buyurmak;
USER: lütfen, edin, geçiniz, edebilirsiniz, ulaşabilirsiniz, ulaşabilirsiniz
GT
GD
C
H
L
M
O
possible
/ˈpɒs.ə.bl̩/ = ADJECTIVE: mümkün, olası, olanaklı, makul, akla uygun;
NOUN: rekor;
USER: mümkün, mümkündür, olası, muhtemel, mümkün olan, mümkün olan
GT
GD
C
H
L
M
O
practices
/ˈpræk.tɪs/ = NOUN: uygulama, pratik, alıştırma, yöntem, çalışma, deneme, egzersiz, tatbikat, idman;
VERB: uygulamak, pratik yapmak, çalışmak;
USER: uygulamaları, uygulamalar, uygulamaların, uygulamalarını, uygulamalarının
GT
GD
C
H
L
M
O
prepared
/prɪˈpeəd/ = ADJECTIVE: hazırlanmış, hazır, hazırlıklı;
USER: hazır, hazırlanmış, hazırlanan, hazırlanmıştır, hazırlanır
GT
GD
C
H
L
M
O
problems
/ˈprɒb.ləm/ = NOUN: sorun, problem, mesele, muamma, bilinmez;
USER: sorunları, sorunlar, sorun, sorunlarına, problemleri, problemleri
GT
GD
C
H
L
M
O
process
/ˈprəʊ.ses/ = NOUN: süreç, işlem, yöntem, usul, aşama, dava, çıkıntı, gidiş;
VERB: işlemek, yönlendirmek, işleme tabi tutmak, alaya katılmak, dava açmak, özel işlem uygulamak;
USER: süreç, işlem, süreci, işlemi, sürecinde
GT
GD
C
H
L
M
O
processes
/ˈprəʊ.ses/ = VERB: işlemek, yönlendirmek, işleme tabi tutmak, alaya katılmak, dava açmak, özel işlem uygulamak;
NOUN: süreç, işlem, yöntem, usul, aşama, dava, çıkıntı, gidiş;
USER: süreçleri, işlemleri, işlemler, süreçler, süreçlerini
GT
GD
C
H
L
M
O
production
/prəˈdʌk.ʃən/ = NOUN: üretim, yapım, üretme, imal, yapıt, eser;
USER: üretim, üretimi, üretiminde, üretiminin, üretimini
GT
GD
C
H
L
M
O
progress
/ˈprəʊ.ɡres/ = NOUN: ilerleme, gelişme, geliştirme, yükselme, devam etme, resmi gezi, devlet gezisi;
VERB: ilerlemek, ileri gitmek, devam etmek, gelişmek, kalkınmak;
USER: ilerleme, devam, ilerlemeyi, gelişme, ilerlemenin, ilerlemenin
GT
GD
C
H
L
M
O
project
/ˈprɒdʒ.ekt/ = NOUN: proje, tasarı, plan;
VERB: yansıtmak, tasarlamak, atmak, planlamak, fırlatmak, projesini hazırlamak, iz düşürmek, çıkıntı oluşturmak, çıkık olmak;
USER: proje, projesi, projenin, projeye, projesinin
GT
GD
C
H
L
M
O
projects
/ˈprɒdʒ.ekt/ = NOUN: proje, tasarı, plan;
VERB: yansıtmak, tasarlamak, atmak, planlamak, fırlatmak, projesini hazırlamak, iz düşürmek, çıkıntı oluşturmak, çıkık olmak;
USER: projeler, projeleri, proje, projelerin, projelerinin
GT
GD
C
H
L
M
O
ranks
/ræŋk/ = NOUN: rütbe, sıra, derece, sınıf, aşama, dizi, saf, tabaka;
USER: sırada yer alıyor, yer alıyor, rütbeleri, rütbe, saflarına
GT
GD
C
H
L
M
O
rather
/ˈrɑː.ðər/ = ADVERB: oldukça, daha doğrusu, aksine, bayağı, tercihen, daha iyisi, az çok, bilâkis, iyisimi;
USER: oldukça, daha doğrusu, yerine, değil, çok
GT
GD
C
H
L
M
O
real
/rɪəl/ = ADJECTIVE: gerçek, reel, asıl, taşınmaz, hakiki, aktif, sahici, saf, sabit, etkin;
ADVERB: gerçekten, cidden, sahiden;
NOUN: real;
USER: gerçek, gerçek bir, reel, real, gerçekten, gerçekten
GT
GD
C
H
L
M
O
reality
/riˈæl.ɪ.ti/ = NOUN: gerçeklik, gerçek, realite, hakikat, gerçekte var olan şeyler;
USER: gerçeklik, gerçek, gerçekte, gerçeği, gerçeğe
GT
GD
C
H
L
M
O
recognise
/ˈrek.əɡ.naɪz/ = VERB: tanımak, farkına varmak, kabul etmek, farketmek, onaylamak, takdir etmek, ayırt etmek, söz hakkı tanımak, itiraf etmek;
USER: tanımak, kabul, tanır, fark, tanıması
GT
GD
C
H
L
M
O
redundant
/rɪˈdʌn.dənt/ = ADJECTIVE: gereksiz, gereğinden fazla, ihtiyaç fazlası, lüzumsuz, işten çıkarılmış, anlama katkısı olmayan, lâf kalabalığı olan;
USER: gereksiz, yedek, yedekli, atıl, yedeklemeli
GT
GD
C
H
L
M
O
reluctance
/rɪˈlʌk.təns/ = NOUN: isteksizlik, gönülsüzlük, direnç, ağırdan alma;
USER: isteksizlik, isteksizliği, relüktans, isteksiz, isteksizlikleri
GT
GD
C
H
L
M
O
risks
/rɪsk/ = NOUN: risk, tehlike, riziko;
VERB: tehlikeye atmak, göze almak, riske atmak;
USER: riskler, riskleri, risk, risklerin, risklere
GT
GD
C
H
L
M
O
role
/rəʊl/ = NOUN: rol;
VERB: rol yapmak;
USER: rol, rolü, bir rol, rolünü, rolünün, rolünün
GT
GD
C
H
L
M
O
routine
/ruːˈtiːn/ = ADJECTIVE: rutin, sıradan, alışılagelmiş, klişeleşmiş, her günkü, değişmeyen, basmakalıp, mekanikleşmiş;
NOUN: yordam, program, alışkanlık, sıradan işler, adet, her günkü işler, boş lâf, basmakalıp lâflar;
USER: rutin, rutin bir, yordamı, yordam
GT
GD
C
H
L
M
O
rush
/rʌʃ/ = NOUN: acele, hücum, akın, telaş, koşuşturma, koşma;
VERB: koşturmak, acele ettirmek, koşmak, aceleye getirmek, saldırmak, atılmak;
USER: acele, aceleye, rush, hücum, koşturmak
GT
GD
C
H
L
M
O
s
= USER: s, ler, lar, temizle, larındaki
GT
GD
C
H
L
M
O
safeguards
/ˈseɪf.ɡɑːd/ = NOUN: koruma, koruyucu, himaye;
USER: güvenlik önlemleri, güvenceler, önlemler, güvence, önlem
GT
GD
C
H
L
M
O
satisfaction
/ˌsæt.ɪsˈfæk.ʃən/ = NOUN: memnuniyet, tatmin, hoşnutluk, memnun etme, kefaretin ödenmesi, ödeme, düello yaparak şerefini koruma;
USER: memnuniyet, tatmin, memnuniyeti, memnuniyetini, memnuniyetinin
GT
GD
C
H
L
M
O
scope
/skəʊp/ = NOUN: kapsam, alan, faaliyet alanı, amaç, olanak, ufuk, niyet;
USER: kapsam, kapsamı, kapsamında, kapsamını, kapsamına
GT
GD
C
H
L
M
O
seem
/sēm/ = VERB: görünmek, gibi görünmek, benzemek, gibi gelmek, gibi gözükmek;
USER: görünmek, görünüyor, gibi, gibi görünüyor, görünebilir
GT
GD
C
H
L
M
O
set
/set/ = VERB: ayarlamak, belirlemek, kurmak, koymak, yapmak, düzenlemek;
NOUN: set, dizi, takım;
ADJECTIVE: belirlenmiş, kurulmuş, belirli;
USER: ayarlamak, set, ayarlayın, ayarlanır, ayarlayabilirsiniz, ayarlayabilirsiniz
GT
GD
C
H
L
M
O
setting
/ˈset.ɪŋ/ = NOUN: set, sertleşme, düzenleme, dekor, sahne, beste, batış, bir kişilik yemek takımı, dizme, bileme, olay yeri, çerçeve, hikâyenin geçtiği yer, testere diş çaprazını ayarlama;
USER: ayarı, ayar, ayarlama, ayarlayarak, ayarını
GT
GD
C
H
L
M
O
sharing
/ˈdʒɒb.ʃeər/ = NOUN: iştirak;
USER: paylaşımı, paylaşım, paylaşmak, paylaşan, paylaşarak
GT
GD
C
H
L
M
O
shortcomings
/ˈʃɔːtˌkʌm.ɪŋ/ = NOUN: noksan, eksiklik, ihmal, kusur;
USER: eksiklikleri, eksiklikler, eksikliklerin, eksikliklerini, eksikleri
GT
GD
C
H
L
M
O
sign
/saɪn/ = VERB: imzalamak, imza atmak, işaretlemek, belirtmek, işaret etmek;
NOUN: işaret, iz, tabela, burç, nişan, alâmet, gösterge;
USER: imzalamak, oturum, kayıt, giriş, oturum açın
GT
GD
C
H
L
M
O
simply
/ˈsɪm.pli/ = ADVERB: sadece, basitçe, sade bir şekilde, açıkça, tamamen, sırf, yalın biçimde, yanız, özentisiz;
USER: sadece, basitçe, basit, yalnızca, sade, sade
GT
GD
C
H
L
M
O
skills
/skɪl/ = NOUN: beceri, yetenek, ustalık, hüner, maharet, kabiliyet, marifet, beceriklilik;
USER: becerileri, beceri, becerilerini, beceriler, becerilerinin
GT
GD
C
H
L
M
O
so
/səʊ/ = CONJUNCTION: bu yüzden, yani, için, diye, -ması için;
ADVERB: çok, kadar, böylece, öyle, o kadar, böyle, pek, de, da, demek, şöyle, demek ki, öyleki, aynen;
NOUN: sol;
USER: bu yüzden, çok, böylece, kadar, yani, yani
GT
GD
C
H
L
M
O
solutions
/səˈluː.ʃən/ = NOUN: çözüm, çözelti, solüsyon, eriyik, çare, çözünme, çıkar yol, halletme, ara verme;
USER: çözümler, çözümleri, çözüm, çözümlerini, çözümlerin
GT
GD
C
H
L
M
O
something
/ˈsʌm.θɪŋ/ = NOUN: bir şey, önemli bir şey;
USER: bir şey, şey, bir, şeyler, bir şeyler, bir şeyler
GT
GD
C
H
L
M
O
sorts
/sɔːt/ = NOUN: tür, çeşit, tip, punto, sınıf, harf takımı, kalite;
VERB: sınıflandırmak, ayırmak, ayıklamak, halletmek, tasnif etmek, çözümlemek;
USER: türlü, tür, sıralar, çeşit, türden
GT
GD
C
H
L
M
O
sound
/saʊnd/ = NOUN: ses, gürültü, etki, sonda ile muayene, boğaz, solungaç, melodi, anlam, haliç, koy, yüzme kesesi;
ADJECTIVE: ses, sağlam, sağlıklı, güvenilir, deliksiz, iyi, derin, emin, yerinde, geçerli, kuvvetli, sert, sapasağlam, bozulmamış, yasal, oturaklı;
VERB: çalmak, ses çıkarmak, ses vermek, çalınmak, iskandil etmek, ağzını aramak, etki bırakmak, söylemek, belli etmek, muayene etmek, sonda ile yoklamak, derıne dalmak, sondayla bakmak, araştırmak;
ADVERB: mışıl mışıl, deliksiz bir şekilde;
USER: ses, sesi, gelebilir, kulağa, bir ses
GT
GD
C
H
L
M
O
staff
/stɑːf/ = NOUN: personel, kadro, değnek, kurmay, asa, porte, baston, destek;
ADJECTIVE: personel, kurmay;
VERB: personel sağlamak, kadrosu olmak;
USER: personel, personeli, staff, personelin, çalışanları
GT
GD
C
H
L
M
O
stage
/steɪdʒ/ = NOUN: sahne, evre, aşama, kademe, etap, safha, zemin, katman, ortam, derece, tabaka, iskele, menzil, erim, mikroskop lâmı;
VERB: sahnelemek, hazırlamak, düzenlemek, sahneye koymak, yönlendirmek;
USER: sahne, aşama, aşamasında, aşamada, evre
GT
GD
C
H
L
M
O
standard
/ˈstæn.dəd/ = NOUN: standart, norm, ölçüt, kalite, bayrak, ölçü, sancak, seviye;
ADJECTIVE: standart, normal, klasik, standart olarak kullanılan;
USER: standart, standardı, standart bir, standard, standardına
GT
GD
C
H
L
M
O
state
/steɪt/ = NOUN: devlet, durum, eyalet, hal, konum, evre;
ADJECTIVE: devlet, eyalet, resmi, devlete ait;
VERB: belirtmek, söylemek;
USER: devlet, devletin, durumu, durum, eyalet, eyalet
GT
GD
C
H
L
M
O
stems
/stem/ = NOUN: kök, sap, gövde, pruva, kadeh sapı, kol saati kurma düğmesi, pipo sapı, kelimenin kökü;
VERB: durdurmak, kesmek, engellemek, set çekmek, karşı ilerlemek, çıkmak, sapını koparmak, gelmek;
USER: kaynaklanıyor, kaynaklanmaktadır, kaynaklandığını, kaynaklanır, sapları
GT
GD
C
H
L
M
O
step
/step/ = NOUN: adım, basamak, step, kademe, terfi;
VERB: basmak, adım atmak, gitmek, adımlamak, girmek, yürümek, etmek;
USER: adım, adıma, adımı, adımına, basamak
GT
GD
C
H
L
M
O
steps
/step/ = NOUN: adımlar, merdiven, ayak sesleri, ayaklı merdiven, portatif merdiven, taş merdiven;
USER: adımlar, adımları, adım, adımda, adımlarını
GT
GD
C
H
L
M
O
still
/stɪl/ = ADVERB: yine, hâlâ, yine de, henüz, daha, halâ, buna rağmen;
VERB: sakinleştirmek;
CONJUNCTION: yine de, buna rağmen;
ADJECTIVE: hareketsiz, durgun;
USER: yine, yine de, hâlâ, hala, halen, halen
GT
GD
C
H
L
M
O
stop
/stɒp/ = VERB: durdurmak, durmak, bırakmak, kesmek, son vermek, kapamak, bitmek, alıkoymak, tıkamak, dindirmek, kalmak, stop ettirmek, savmak, noktalamak, kesilmek, dolgu yapmak, devam etmemek;
NOUN: durak, durma, engel, stop etme, nokta, duraklama, istasyon, duraksama, mola yeri, mercek perdesi, noktalama işareti, ünsüz ses;
USER: durdurmak, dur, durdurun, durdurma, durdurmaya
GT
GD
C
H
L
M
O
structured
/ˈstrʌk.tʃəd/ = VERB: planlamak, bütün olarak düşünmek;
USER: yapılandırılmış, yapısal, yapılandırılmış bir, yapılı, yapısal bir
GT
GD
C
H
L
M
O
such
/sʌtʃ/ = ADJECTIVE: böyle, bu tür, bu gibi, öyle, çok, o kadar;
PRONOUN: bu gibi, o gibi;
ADVERB: böylesine, çok, öylesine, oldukça;
USER: bu tür, böyle, gibi, tür, böyle bir, böyle bir
GT
GD
C
H
L
M
O
suddenly
/ˈsʌd.ən.li/ = ADVERB: aniden, birden, birdenbire, ansızın, pat diye;
USER: aniden, birden, birdenbire, anda, bir anda
GT
GD
C
H
L
M
O
suit
/suːt/ = NOUN: takım, takım elbise, dava, kostüm, kur;
VERB: uymak, uydurmak, yakışmak, memnun etmek, hoşuna gitmek, uyum sağlamak, uygun düşmek;
USER: takım elbise, takım, uygun, uymak, elbise
GT
GD
C
H
L
M
O
super
/ˈsuː.pər/ = ADJECTIVE: süper, üstün, aşırı, mükemmel, birinci sınıf;
NOUN: kapıcı, birici sınıf mal, kaliteli şey, bina sorumlusu, denetmen, gözetmen, polis şefi;
USER: süper, Super, süper bir, aşırı
GT
GD
C
H
L
M
O
surrounding
/səˈraʊnd/ = ADJECTIVE: çevreleyen, kuşatan, etrafını saran;
NOUN: kuşatma;
USER: çevreleyen, Çevre, çevresindeki, çevredeki, çevresinde
GT
GD
C
H
L
M
O
system
/ˈsɪs.təm/ = NOUN: sistem, düzen, şebeke, yapı, yöntem, ağ, usul, vücut, evren, katman;
USER: sistem, sistemi, sisteminin, Sisteme, sistemin, sistemin
GT
GD
C
H
L
M
O
systems
/ˈsɪs.təm/ = NOUN: sistem, düzen, şebeke, yapı, yöntem, ağ, usul, vücut, evren, katman;
USER: sistemleri, sistemler, sistemlerinin, sistemlerin, sistemlerinde
GT
GD
C
H
L
M
O
t
/tiː/ = USER: t, mi, Sal, Pe, t Kaydedilen
GT
GD
C
H
L
M
O
take
/teɪk/ = VERB: almak, çekmek, götürmek, yapmak, çıkarmak, tutmak, etmek, ele geçirmek, ölçmek, kazanmak, yakalamak;
NOUN: tutma;
USER: almak, çekmek, almaya, alabilir, alır, alır
GT
GD
C
H
L
M
O
targets
/ˈtɑː.ɡɪt/ = NOUN: hedef, nişan, amaç;
USER: hedefleri, hedefler, hedeflere, hedef, hedeflerine
GT
GD
C
H
L
M
O
team
/tēm/ = NOUN: takım, ekip, tim, kuş sürüsü, koşum hayvanları;
VERB: koşmak, takım kurmak, takım halinde yapmak;
USER: ekip, takım, takim, ekibi, takımı, takımı
GT
GD
C
H
L
M
O
technology
/tekˈnɒl.ə.dʒi/ = NOUN: teknoloji, uygulayımbilim;
USER: teknoloji, teknolojisi, teknolojisini, teknolojinin, teknolojisinin
GT
GD
C
H
L
M
O
tested
/ˈtaɪmˌtes.tɪd/ = ADJECTIVE: test edilmiş, denenmiş;
USER: test edilmiş, test, test edilmiştir, test edilen, testi
GT
GD
C
H
L
M
O
than
/ðæn/ = CONJUNCTION: göre, -den, -dan;
USER: göre, daha, fazla, çok, den, den
GT
GD
C
H
L
M
O
that
/ðæt/ = CONJUNCTION: o, ki, şu, için, diye;
PRONOUN: o, ki, şu, diye;
ADVERB: böyle, o kadar, bu kadar;
ADJECTIVE: öteki;
USER: o, bu, olduğunu, olduğu, ki, ki
GT
GD
C
H
L
M
O
the
GT
GD
C
H
L
M
O
their
/ðeər/ = PRONOUN: onların;
USER: onların, kendi, bunların, da, da
GT
GD
C
H
L
M
O
them
/ðem/ = PRONOUN: onları, onlara, onlar;
USER: onları, onlara, bunları, onlar, bunların, bunların
GT
GD
C
H
L
M
O
they
/ðeɪ/ = PRONOUN: onlar, insanlar;
USER: onlar, bu, bunlar, da, de, de
GT
GD
C
H
L
M
O
things
/θɪŋ/ = NOUN: işler, eşyalar, giysiler, palto, şapka;
USER: işler, şeyler, mutlaka, şey, şeyleri, şeyleri
GT
GD
C
H
L
M
O
this
/ðɪs/ = PRONOUN: bu;
ADVERB: böyle, bu kadar, bu kadar
GT
GD
C
H
L
M
O
though
/ðəʊ/ = CONJUNCTION: rağmen, olsa da, karşın, gerçi, olduğu halde, -sa bile;
ADVERB: gerçi, yine de;
USER: rağmen, olsa da, olsa, ama, da
GT
GD
C
H
L
M
O
through
/θruː/ = ADVERB: sayesinde, doğru, baştan sona, tamamen, doğruca, bir uçtan bir uca;
PREPOSITION: sayesinde, içinden, arasından, yüzünden, baştan başa, bir uçtan bir uca;
ADJECTIVE: kesintisiz, direkt;
USER: sayesinde, ile, aracılığıyla, üzerinden, yoluyla
GT
GD
C
H
L
M
O
time
/taɪm/ = NOUN: zaman, süre, vakit, kere, uygun zaman, tempo, çağ, vade, aralık, doğum zamanı;
VERB: zamanlamak, ayarlamak, zamanlama yapmak, saat tutmak, tempo tutmak, kurmak, süre tutmak, temposunu belirlemek;
USER: zaman, süresi, kez, süre, zamanda
GT
GD
C
H
L
M
O
times
/taɪmz/ = NOUN: kez, kere, defa, çağ;
USER: kez, kere, defa, zaman, kat, kat
GT
GD
C
H
L
M
O
to
/tuː/ = PREPOSITION: karşı, göre, -e, -ye, -ya, -e doğru;
USER: karşı, göre, için, etmek, hiç, hiç
GT
GD
C
H
L
M
O
trails
/treɪl/ = NOUN: iz, yol, patika, kuyruk;
USER: rotaları, yollar, parkurları, rotalar, yolları
GT
GD
C
H
L
M
O
training
/ˈtreɪ.nɪŋ/ = NOUN: eğitim, antrenman, çalışma, egzersiz, alıştırma, idman, ders, öğretme, çalıştırma, staj süresi;
USER: eğitim, eğitimi, antrenmanı, öğretim, eğitimin
GT
GD
C
H
L
M
O
transform
/trænsˈfɔːm/ = NOUN: dönüştürmek, dönüşmek, haline getirmek;
VERB: dönüştürmek, haline gelmek;
USER: dönüştürmek, dönüşümü, dönüştürme, dönüşüm, dönüştürebilirsiniz
GT
GD
C
H
L
M
O
transition
/trænˈzɪʃ.ən/ = NOUN: geçiş, intikal, hal değişikliği;
ADJECTIVE: geçiş, değişme;
USER: geçiş, geçişi, geçişin, bir geçiş, geçişte
GT
GD
C
H
L
M
O
transitional
/trænˈzɪʃ.ən.əl/ = USER: geçiş, ara, geçici, ara geçiş, geçiş dönemi
GT
GD
C
H
L
M
O
tried
/traɪd/ = ADJECTIVE: denenmiş, güvenilir, sınanmış, arıtılmış;
USER: denenmiş, güvenilir, çalıştı, denedim, çalıştım
GT
GD
C
H
L
M
O
turn
/tɜːn/ = VERB: çevirmek, dönmek, döndürmek, dönüştürmek, geçmek, olmak, sapmak, dönüşmek;
NOUN: dönüş, dönme, sıra, dönüm;
USER: çevirmek, dönüş, açmak, edecek, açın
GT
GD
C
H
L
M
O
two
/tuː/ = USER: two-, two, ikili, ikili
GT
GD
C
H
L
M
O
typically
/ˈtɪp.ɪ.kəl.i/ = USER: genellikle, tipik, tipik olarak, genelde
GT
GD
C
H
L
M
O
ultimately
/ˈʌl.tɪ.mət.li/ = ADVERB: eninde sonunda, en sonunda;
USER: en sonunda, eninde sonunda, sonuçta, sonunda, nihayetinde
GT
GD
C
H
L
M
O
unable
/ʌnˈeɪ.bl̩/ = ADJECTIVE: aciz, gücü yetmez, elinden gelmez, yapamıyacak durumda;
USER: aciz, mümkün, yapamaz, edemiyoruz, durumda
GT
GD
C
H
L
M
O
undertake
/ˌʌn.dəˈteɪk/ = VERB: üstlenmek, girişmek, yüklenmek, garanti etmek, söz vermek;
USER: üstlenmek, taahhüt, taahhüt ederler, üstlenecek, üstlenebilir
GT
GD
C
H
L
M
O
unknown
/ʌnˈnəʊn/ = NOUN: bilinmeyen, bilinmez, yabancı;
ADJECTIVE: bilinmeyen, bilinmez, meçhul, yabancı, tanınmamış, gizli;
USER: bilinmeyen, bilinmiyor, tanınmıyor, Doğum, unknown
GT
GD
C
H
L
M
O
unsettling
/ʌnˈset.əl.ɪŋ/ = VERB: huzurunu kaçırmak, düzenini bozmak, yerinden çıkarmak, sarsmak, heyecanlandırmak, karıştırmak;
USER: rahatsız edici, tedirgin edici, huzursuz edici, huzursuz edici bir, huzursuz
GT
GD
C
H
L
M
O
until
/ənˈtɪl/ = PREPOSITION: kadar, dek, değin;
CONJUNCTION: kadar, -inceye kadar;
USER: kadar, sonu, dek, yılına kadar, yılına kadar
GT
GD
C
H
L
M
O
unwilling
/ʌnˈwɪl.ɪŋ/ = ADJECTIVE: isteksiz, gönülsüz;
USER: isteksiz, istemeyen, istemediği, istemezler, istekli
GT
GD
C
H
L
M
O
upgrade
/ʌpˈɡreɪd/ = VERB: yükseltmek, artırmak, terfi ettirmek, iyileştirmek, düzeltmek;
NOUN: yokuş;
ADJECTIVE: yükselen, artan;
ADVERB: yokuş yukarı;
USER: yükseltmek, yükseltme, yükseltin, yükseltebilirsiniz, yükselttikten
GT
GD
C
H
L
M
O
us
/ʌs/ = PRONOUN: bize, bizi, biz;
USER: bize, bizi, bizim, bizimle, Lütfen, Lütfen
GT
GD
C
H
L
M
O
use
/juːz/ = VERB: kullanmak, yararlanmak, faydalanmak, davranmak, muamele etmek;
NOUN: kullanım, kullanma, yarar, faydalanma, fayda, amaç, menfaat;
USER: kullanmak, kullanın, kullanabilirsiniz, kullanımı, kullanınız, kullanınız
GT
GD
C
H
L
M
O
used
/juːst/ = ADJECTIVE: kullanılmış, eski;
USER: kullanılmış, kullanılan, kullanılır, kullanılabilir, kullanılmaktadır, kullanılmaktadır
GT
GD
C
H
L
M
O
users
/ˈjuː.zər/ = NOUN: kullanıcı, kullanan, tüketici, kullanma hakkı;
USER: kullanıcılar, kullanıcı, kullanıcıları, kullanıcıların, kullanıcılarının
GT
GD
C
H
L
M
O
using
/juːz/ = NOUN: kullanma;
USER: kullanma, kullanarak, kullanılarak, ile, kullanan, kullanan
GT
GD
C
H
L
M
O
usual
/ˈjuː.ʒu.əl/ = ADJECTIVE: olağan, alışılmış, klasik, herzamanki, her günkü;
USER: olağan, zamanki, her zamanki, normalden, zamanki gibi, zamanki gibi
GT
GD
C
H
L
M
O
utilise
/ˈyo͞odlˌīz/ = VERB: kullanmak, yararlanmak, istifade etmek, yarar sağlamak, faydalı hale getirmek;
USER: kullanmak, yararlanmak, kullanan, kullanmaktadır, kullanır,
GT
GD
C
H
L
M
O
version
/ˈvɜː.ʃən/ = NOUN: versiyon, model, uyarlama, çeviri, varyant, örnek, tasvir, hikâye, rahimde bebeği çevirme, yorum;
USER: versiyon, sürümü, sürüm, sürümünü, versiyonu
GT
GD
C
H
L
M
O
very
/ˈver.i/ = ADJECTIVE: çok, tam, bile, gerçek, aynı, salt, sırf, mutlâk, özel;
ADVERB: çok, pek, en, tam;
USER: çok, oldukça, very, derece, pek, pek
GT
GD
C
H
L
M
O
wants
/wɒnt/ = NOUN: ihtiyaçlar, istenen şeyler;
USER: istiyor, isteyen, istediği, ister, istediğini, istediğini
GT
GD
C
H
L
M
O
warehousing
/ˈweə.haʊs/ = VERB: depolamak, ambarda saklamak;
USER: depolama, ambarı, depo, depoculuk, antrepo
GT
GD
C
H
L
M
O
way
/weɪ/ = NOUN: yol, yön, yöntem, tarz, taraf, usul, davranış, mesafe, gidişat, durum, yapılış şekli, gelenek, davranış tarzı, bakım, civar, iş alanı;
USER: yol, şekilde, yolu, bir şekilde, bir yol, bir yol
GT
GD
C
H
L
M
O
we
/wiː/ = PRONOUN: biz;
USER: biz, Sizlere, We, bizim, Bu, Bu
GT
GD
C
H
L
M
O
well
/wel/ = ADJECTIVE: iyi, güzel, sağlıklı, uygun, iyi durumda;
ADVERB: iyi, çok, iyice, oldukça, güzelce, hoş;
NOUN: kuyu;
USER: iyi, de, sıra, yanı, iyi bir, iyi bir
GT
GD
C
H
L
M
O
were
/wɜːr/ = USER: edildi, vardı, idi, olduğunu, olan, olan
GT
GD
C
H
L
M
O
what
/wɒt/ = ADJECTIVE: ne, hangi;
PRONOUN: ne, hangi, neyi, neleri;
USER: ne, Neler, ne bekleyebileceğinizi, hangi, nedir, nedir
GT
GD
C
H
L
M
O
which
/wɪtʃ/ = ADJECTIVE: hangi;
PRONOUN: hangi, hangisi, ki, hangisini;
USER: hangi, olan, olduğu, ki, bu, bu
GT
GD
C
H
L
M
O
while
/waɪl/ = NOUN: süre, zaman, vakit;
ADVERB: iken;
CONJUNCTION: iken, sırasında, rağmen, karşın, oysa, halbuki, olduğu halde, -irken;
USER: süre, sırasında, iken, ise, ederken, ederken
GT
GD
C
H
L
M
O
why
/waɪ/ = ADVERB: neden, niçin, niye;
NOUN: sebep;
USER: neden, yüzden, nedeni, nedenle, niçin, niçin
GT
GD
C
H
L
M
O
will
/wɪl/ = NOUN: irade, niyet, istek, vasiyet, vasiyetname, arzu, azim;
VERB: istemek, amaçlamak, arzulamak, niyet etmek, vasiyet etmek;
USER: irade, olacak, olacaktır, olur, edecek, edecek
GT
GD
C
H
L
M
O
with
/wɪð/ = PREPOSITION: ile, birlikte, beraber, -li;
USER: ile, sahip, olan, birlikte, ile birlikte, ile birlikte
GT
GD
C
H
L
M
O
within
/wɪˈðɪn/ = ADVERB: içinde, içinden, içeriden, içeride, içeri, içeriye, için için;
PREPOSITION: içinde, kapsamında, dahilinde, zarfında;
NOUN: iç, iç kısım;
USER: içinde, içerisinde, mesafede olan, içindeki, olan
GT
GD
C
H
L
M
O
won
/wʌn/ = NOUN: won;
USER: won, kazandı, kazanan, kazanılan, kazanmış, kazanmış
GT
GD
C
H
L
M
O
working
/ˈwɜː.kɪŋ/ = NOUN: çalışma, iş, işleme, işletme, çaba, üretme, halletme, mayalanma, kazı;
ADJECTIVE: çalışma, çalışan, iş, işleyen, yeterli, temel;
USER: çalışma, çalışan, çalışıyor, iş, çalışmaya
GT
GD
C
H
L
M
O
worried
/ˈwʌr.id/ = ADJECTIVE: endişeli, kaygılı, üzgün, üzüntülü, düşünceli, merakta kalmış;
USER: endişeli, endişe, endişeliydi, merak, endişeleriniz
GT
GD
C
H
L
M
O
worry
/ˈwʌr.i/ = NOUN: endişe, kaygı, merak, dert, üzüntü, acı, karın ağrısı, silkeleme, ısırıp silkeleme;
VERB: endişelenmek, kaygılanmak, endişelendirmek, üzülmek, üzmek, tedirgin olmak, endişe etmek, merak etmek, rahatsız etmek, merakta kalmak, rahatsız olmak, ısırıp silkelemek, sinirlenmek, hırpalamak, taciz etmek, zorlamak;
USER: endişe, endişelenmenize, Merak, endişelenmeyin, endişelenmenize gerek
GT
GD
C
H
L
M
O
worse
/wɜːs/ = ADJECTIVE: kötü, daha kötü, beter, daha fena;
ADVERB: daha kötü, daha berbat;
NOUN: daha kötüsü, daha da kötüsü, beteri;
USER: kötü, daha kötü, kötüsü, kötü bir, daha kötüsü
GT
GD
C
H
L
M
O
would
/wʊd/ = VERB: -cekti, -caktı, -erdi, -ermi, -ermiydi;
USER: -cekti, olur, mi, istiyorsunuz, olurdu, olurdu
GT
GD
C
H
L
M
O
wrong
/rɒŋ/ = ADJECTIVE: yanlış, hatalı, ters, haksız, bozuk, uygunsuz;
ADVERB: yanlış, ters, ters olarak;
NOUN: hata, haksızlık, suç, yanlış yol;
VERB: haksızlık etmek, günahına girmek, eziyet etmek;
USER: yanlış, yanlış bir, sorun, ters, hatalı
GT
GD
C
H
L
M
O
years
/jɪər/ = NOUN: yıl, sene, yaş;
USER: yıl, yaşında, yıllarda, yaş, yıldır, yıldır
GT
GD
C
H
L
M
O
yet
/jet/ = ADVERB: henüz, daha, yine de, hâlâ, şimdiye kadar, hatta, şimdiye dek, sonunda;
CONJUNCTION: ama, ancak, yine de, buna rağmen, oysa;
USER: henüz, yapılmamış, Olduklarım, ama, gönderilmemiş, gönderilmemiş
GT
GD
C
H
L
M
O
you
/juː/ = PRONOUN: size, sen, seni, sizi, sana, siz;
USER: sen, size, Eğer, sizin, sizi, sizi
GT
GD
C
H
L
M
O
your
/jɔːr/ = PRONOUN: sizin, senin;
USER: sizin, senin, Kaydınızı, Kullanıcı, da, da
GT
GD
C
H
L
M
O
yourself
/jɔːˈself/ = PRONOUN: kendiniz, kendin;
USER: kendiniz, kendinizi, yourself, kendinize, kendini, kendini
359 words